Adanın tek adamı

Rauf Denktaş, kendisi gibi Kıbrıs davasında mühim rol oynamış Baflı hâkim Raif Beyin oğludur. İngiliz lisesini bitirdikten sonra, İngiltere’de okudu. İngiliz hâkimiyeti zamanında adada avukatlık yaptı. 1948’den beni siyasî hayatın içinde ve Rum teröristlere karşı, mensupları Türkiye’de talim gören Türk Mukavemet Teşkilâtı‘nın kurucularındandır. Menderes hükümetini adaya asker çıkarmaya ikna etti. 1960’da kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti‘nde Türk Cemaat Reisi sıfatıyla Fazıl Küçük’ten sonra adanın iki numaralı adamı oldu. 1963’teki Rum terörü üzerine Türkiye’yi adaya müdahaleye yönlendirdi. Bu sebeple adaya girişi yasaklandı. Ancak 1968’de affedilerek adaya dönebildi.

DOĞRU BİLDİĞİNDEN ŞAŞMADI
Financial Times‘ın dediğine göre, tüm siyasî kariyeri boyunca kendi halkı için müstakil bir devlet istedi ve adanın birleştirilmesine karşı çıktı. 1960 öncesinde Rum EOKA hareketi İngiliz sömürgeciliğine karşı mücadele ettiği ve adanın Yunanistan’la birleşmesini sağlamaya çalıştığı halde; Kıbrıslı Türkler, İngiliz idaresinin devamından ya da eğer bu olmazsa, adanın Türkiye ile Yunanistan arasında bölünmesinden yana bir hareket başlattı. Adanın tek adamı oldu. Denktaş, Kıbrıslı Rumlarla pek uzlaşmaya varmak istemedi. Büyük nüfuza sahip Türk ordusu da dâhil olmak üzere Türk siyasetçilerini maniple etmekte ustalaştı. Bu bakımdan asrın en büyük liderlerinden birisi olarak tanındı. 2000 seçimlerinde halk desteğini kaybetti. Adanın birleşmesini öngören BM (Annan) Planının referandumda kabul edilmesi, Denktaş siyasetinin mağlubiyeti manasına geldiği için siyasî hayattan çekildi. Adanın Atatürk’ü olarak görülmüştür. Türkiye’deki Ergenekon hareketinin lideri olduğu bile söylenmiştir. Şakacılığı, fotoğraf ve yazarlık merakı itibarıyla renkli bir şahsiyete sahipti. Doğru bildiğinden şaşmadı. Allah taksiratını affetsin. ODTÜ mezunu gitarist oğlu Raif Denktaş‘ın adı, Yunan komplosu olduğu iddia edilen bir esrar kaçaklığına karışmış, sonra da askerî bir kamyonun çarpması neticesi 1985’te şüpheli bir şekilde vefat etmişti.

‘DİNDEN SOĞUTTUK’ İTİRAFI
Laik bir zihniyete sahip olmakla beraber, Fazıl Küçük gibi açıktan din aleyhtarı olmadı. Ancak adanın manevi kalkınması için bir şey yapmadığı söylendi. Bir mülâkatta şöyle bir itirafta bulunmuştur: “İngiliz sizi câmiye götürmek istiyor, sizi milli duygularınızdan arındırmak istiyor, sizi Atatürk aleyhdarı yapacak demek suretiyle çocuklarda ve gençlerde bir ürkeklik meydana getirdik.. Kıbrıs’ta, Kur’an okumayı Atatürk inkılâplarına karşı olma, manevî herhangi bir telkinde bulunmayı da gericilik telakki ettiğimiz için Kıbrıs’ta ne hoca, ne imam, ne din adamı yetiştiremedik. Büyük bir boşluk bıraktık. Biz anavatanın ekseriya takipçisi oluruz. Atatürkçülük dinsizliktir dendiği an, burada bunun en ucuna gitmek suretiyle din ile alay edildi. Din adamlarına küfürler savruldu ve din mevzusu açılamaz, konuşulamaz hâle geldi.”

Müftülük kaldırılınca, protokol patriğe kaldı
Kıbrıs’ta dinî hayat
Kıbrıs, 93 Harbi mağlubiyetinden asgarî zararla kurtulmak isteyen Osmanlı hükûmetine yardımcı olması şartıyla, geçici olarak İngiltere idaresine bırakılmıştı. İngiltere, 1914‘te adayı ilhak etti. Lozan‘da bu ilhak resmen tanındı. Adada İstanbul tarafından tayin edilen müftü ve kâdı vardı. Şer’î kanunlar ise varlığını devam ettirdi. İçinde Rauf Denktaş’ın babası Raif Bey’in de bulunduğu bir heyet, artık müftü istemediklerini bildirince, İngilizler müftülüğü kaldırdı. Müslüman cemaatinin reisi sıfatıyla Kıbrıs Müftüsü, vâliden sonra adanın protokolde en önde gelen şahsiyeti idi. Müftülük kaldırılınca, Ortodoks Patriği kendiliğinden bu mevkiyi almış oldu. Adadaki zengin vakıfların hâkimiyeti de böylece laik otoritelerin eline geçmiş oldu.
Son medrese olan Lefkoşa Ayasofya Medresesi 1940’da kapandı. Batı Trakya’daki gibi, halk şer’î geleneklerin muhafaza edilip edilmemesi hususunda Evkafcı-Yenilikçi olmak üzere ikiye ayrıldı. Fazıl Küçük’ün başını çektiği Yenilikçiler gâlib geldi. Fazıl Küçük 1942’de, “Kıbrıs Türkü, İslâm sıfatını kabul ederse, ya anavatan Kıbrıs’tan, ya Kıbrıs anavatandan uzaklaşacaktır” dedi. Nitekim ada halkı açık fikirli bir topluluktu. Şapka ve Latin harfleri, Türkiye ile beraber adada da benimsenmiş; Arapça ezan yasaklanmıştır. 1943’de de hafta tatili Cuma’dan Pazar’a alındı. İçinde Rauf Denktaş’ın da bulunduğu Türk cemaat meclisi, artık İslâm kanunlarının tatbikine karşı çıktılar ve İngilizlere rapor sunarak Türkiye gibi laik kanunlar istediklerini beyan ettiler. Bunun üzerine kadılıklar lağvedildi ve ilk defa mahallî halkın arzusu üzerine bir İslâm memleketinde şeriat tamamen kaldırılmış oldu. Adada şimdi bile bir müftü ve imam-hatip mektebi yoktur. Kandillerin tatil oluşu da 1991’de kaldırılmıştır. Bugün merkezi Lefke’de bulunan ve Şeyh Nâzım Âdil’in liderlik ettiği The Cyprus Turkish Islam Society, manevî hayatın güçlendirilmesini hedefleyen çalışmalar yapmaktadır.

Kıbrıs’ta neler olduydu?
Jeopolitik vaziyeti sebebiyle Kıbrıs’ın tek bir devletin otoritesi altında olması İsrail‘in işine gelmemiştir. Cumhurbaşkanı Makarios‘un Sovyet Rusya ile yakınlık kurması, dolayısıyla Rusya‘nın Akdeniz’e, hem de İsrail’in tam karşısına çöreklenmesi, ne Amerika‘nın, ne de İsrail’in işine gelirdi. 1959’da Menderes hükümeti, İngiltere ve Yunanistan’a rağmen, Lozan’da bütün haklarından vazgeçtiği ada üzerinde, yeniden hâkimiyet elde etmeyi başardı. Adada federatif Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu. 1967’de Yunanistan’da iktidara gelen albaylar cuntası, hamasi bir hava meydana getirip içteki hoşnutsuzluğu kamufle edebilmek için Kıbrıs’ı ilhaka kalktı. Bunun için Nikos Sampson Kıbrıs’ta darbe yaptı. Darbe, görünüşte Amerika ve İsrail’in lehine, Türkiye ve Rusya’nın aleyhine idi. Bu arada Türklere karşı provokatif olduğu çok açık katliâmlar başladı. Ankara, 1959 Zürih ve Londra Anlaşması ile adada kendisine garantörlük tanınan üç devletten biri idi. Bu hakkını kullandı. Makarios, Türkiye sayesinde makamına döndü. Son zamanlarda söz dinlemez olan albaylar cuntasının devrilmesi Washington’u sevindirdi. Ankara’daki solcu hükûmeti Kıbrıs’a müdahaleye kışkırtan Rusya idi. Ancak Türkiye düzeni sağladıktan sonra geri çekilmedi. Ada, Denktaş ve ekibinin istediği gibi bölündü. İki halk, yer değiştirmek zorunda kaldı. Amerika, Ankara’ya ambargo koydu. Türkiye ekonomisi çökmeye yüz tuttu.
Kahraman olmayı hedefleyen Amerika aleyhdarı CHP-MSP koalisyonu düşünce, Washington bu sefer Türkiye’nin adada kalışını teşvik etti. Böylece adayı üs olarak kullanabilecek, İsrail de rahat nefes alacaktı. Rusya bile, adada Türkiye’nin bulunmasını ehven-i şer gördü. Neticede kimsenin tanımadığı, Türkiye tarafından beslenen güdümlü bir devletçik kuruldu. Türkler için dünyadan tecrit edilmiş, millî geliri Rumların hayli altında ümitsiz bir hayat başladı. Türkiye’nin adadaki tek yatırımı kumarhaneler oldu. Rumlar, güneyde Türklere ait mülkiyet haklarına dokunmadığı halde, kuzeyde Rumlara ait mülkler talan edildi veya yerini sağlamlaştırmak isteyen politikacılar tarafından sağa sola peşkeş çekildi. Denktaş’ın telaffuzuna bile tahammül edemediği mülkiyet meselesi sebebiyle, Türkiye her sene Rumlara yüklü tazminatlar ödemektedir. Hâsılı bu iş, Kıbrıs meselesinden geçinen mutlu bir azınlık dışında kimseye bir hayır getirmemiştir.

Comments are closed.