Âhirete sermâyesiz gitme!

İnsanın sermâyesi, kendisine verilen ömrüdür. Bu sermâye, o kadar kıymetlidir ki, her çıkan nefes, hiçbir şeyle tekrâr ele geçemez, geri gelmez ve nefesler de sayılıdır, azalmaktadır. Ecel gelince, bir gün izin istense de, verilmez. Bu ni’met elde iken, çok dikkat etmeli ve sermâyeyi elden kaçırmamalıdır. Sonra ağlamak, sızlamak, fayda vermez. Hadis-i şerifte;
(Yapacağın her işi, önce düşün, Allahü teâlânın râzı olduğu, izin verdiği bir iş ise, onu yap! Böyle değilse, o işten kaç!) buyurulmuştur.
İslâmiyete uymayan şeylerin hiçbirisini Allahü teâlâ sevmez, beğenmez. Sevilmeyen, beğenilmeyen şeye sevap verilir mi? Belki cezâya sebep olur. Saâdet-i ebediyyeyi ele geçirten sermâye, Peygamber efendimizin gösterdiği yola, getirdiği din olan İslâmiyyete yapışmaktır. Bütün zarar ve fesâtların başı, İslâmiyyetten ayrılmaktır.
Her Müslümanın, kendisine lâzım olan ibâdet ve kazanç ilimlerini öğrenmesi farzdır. Dahâ fazlasını öğrenmek efdaldir. Fıkıh bilgilerini öğrenmeyip, hadîs, tefsîr öğrenmek iflâs alâmetidir.

“BUNLARDAN HANGİSİSİN?”
İmâm-ı Gazâlî hazretleri, bir talebesine hitaben buyuruyor ki:
“Canla başla, gönülden çalışmak, Allahü teâlânın düşmanı olan nefse şiddetle karşı koyup, onu ezmek lâzımdır. Her an kendini mezârda bilip, ona göre hâzırlanmalıdır. Senden evvel gidenler, hep sana, onlara ne zamân ve ne hâlde kavuşacağına bakıyorlar. Aklını başına topla da, oraya sermâyesiz gitme! Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk buyurdu ki:
‘İnsanın vucûdu, yâ kuş kafesine benzer ki, açılınca kuş uçup kurtulur veyâ hayvanın ahırına benzer ki, açılınca hayvan yük çekmeye, zahmete sokulur.’
Düşün bakalım, sen bunlardan hangisisin? Kuş kafesi isen;
(Rabbine kavuş) sesini işitince uçup yükselirsin. Nitekim hadîs-i şerîfte;
(Sa’d bin Muâzın ölümü sebebiyle Arş titredi) buyuruldu.
Eğer Allah korusun, ahıra benziyorsan, yanî Allahü teâlânın;
(Başlarına gelecekleri düşünmediklerinden, hayvanlara benzerler, hattâ dahâ aşağıdırlar) buyurduğu kimselerden isen, hiç şüphe etme ki, hâneden hâviyeye yani doğru Cehenneme gidersin.
Hasen-i Basrî hazretleri, bir gün eline bir bardak soğuk şerbet almıştı. Birdenbire bayılarak bardak elinden düştü. Kendisine gelince, sebebini sordular.
‘Cehennemde yananların, Cennetteki arkadaşlarına seslenerek: (İçtiğiniz Cennet sularından bize biraz veriniz) dedikleri hâtırıma geldi, korkudan aklım kaçtı’ dedi.
Bütün sözlerini ve bütün hareketlerini İslâmiyyete uydur! Çünkü, kim olursa olsun, İslâmiyyete uymayan ilimler ve çalışmalar, doğru yoldan sapmaktır ve Allahü teâlâdan uzaklaşmaya sebep olurlar. Peygamber efendimiz işte bunun için, eskiden kalma ilimleri ve âdetleri neshetti, değiştirdi. O hâlde, İslâmiyyetin müsâadesi, izni olmadan ağzını açmamak lâzımdır.
İyi bil ki, senin öğrendiğin ilimlerle Allah yolunda gidilemez. Şunu da bil ki, bu yol, kendilerine sofi, yani tarîkatçi ismini vererek, tarîkat büyüklerinin yolunda olduklarını iddiâ eden câhillerin, mânâlarını anlamadıkları, İslâmiyyete uymayan sözleri ile de gidilemez. Bu yolda ancak, nefis ile mücâdele edenler gidebilir. Nefsin arzûlarını, şehvetlerini İslâmiyyetin dışına taşırmamak lâzımdır. Lâf ile gidilmez. İslâmiyette yeri olmayan sözler, ilimler ve şehvet ile karışmış gâfil kalb, şekâvet ve felâket alâmetleridir.
Her gün yatarken, o gün yaptığı işler için nefsi hesâba çekmeli, sermâyeyi, kârdan ve zarardan ayırmalıdır. Sermâye farzlardır. Kâr da, sünnetler ve nâfilelerdir. Ziyân ise, günâhlardır…”

SAKSI VE ALTIN KUPA!
Netice olarak dünyâ, saksı parçası gibidir. Hem kıymetsizdir, hem de çabuk kırılır. Âhıret ise, altından kupa gibidir ki, hem çok kıymetlidir, hem de dayanıklıdır, kırılmaz. Hattâ hiç tükenmez. Dünyâ ticâretinin âhırete yaraması ve Cehenneme sürüklememesi için, çok uğraşmak lâzımdır. İnsanın sermâyesi, dîni ve âhıretidir. Bu sermâyeyi kaptırmamak için, çok uyanık olmak lâzımdır. Zira âhıret hayâtı sonsuzdur ve ona ihtiyâç ise, dahâ çoktur.