Ahlâk ilmi ve huyun değişmesi

Ahlâk ilmi, kalb ve rûh temizliği bilgisi demektir. Tıp ilminin, beden sağlığı bilgisi olmasına benzer.
Kötü huylar, kalbin ve rûhun hastalıkları ve zararlı işler, bu hastalıkların alâmetleri, ârızalarıdır.
Ahlâk ilmi, pek kıymetli, lüzûmlu bir ilimdir. Çünkü kalbin ve rûhun kötülükleri bu ilim ile temizlenebilir. Kalbin ve rûhun, iyi huylarla sıhhatli, kuvvetli olmaları, bu ilimle olur. Kuvvetli kalbler ve rûhlar da, bu ilim yardımı ile, temizlenir, iyi ahlâka kavuşur. İyi, temiz kalbler ve rûhlar da, bu ilim bereketi ile temizliğini arttırır, yerleştirir.
Kalb ve rûh, iki ayrı şeydir. Birbirlerine çok benzemektedirler. Kitâplarda, rûh deyince, ikisi birlikte anlaşılmaktadır.
Huy değişir mi? İnsanın huyunu bırakıp, başka huylu olması mümkün müdür? Bu konuda çeşitli fikirler varsa da, hepsi üç merkezde toplanmaktadır:
1- İnsanın ahlâkı hiç değişmez. Çünkü huy, insan gücünün değiştiremeyeceği bir varlıktır.
2- Huy iki türlüdür: Birisi insanla birlikte yaratılmıştır. Bu huy değiştirilemez. İkincisi, sonradan hâsıl olan alışkanlıktır. Buna, âdet denilir ve bu huy değişebilir.
3- Ahlâkın hepsi sonradan elde edilir ve değiştirilebilir.

ÂLİMLERİN FİKİR BİRLİĞİ
İslâm âlimlerinin çoğu bu üçüncü fikir üzerinde birleşmektedir. Peygamberlerin aleyhimüsselâm dinleri, bu sözün doğruluğuna dayanmaktadır. Tasavvuf büyüklerinin, din âlimlerinin, talebesine terbiye için koydukları üsûller, bu sözün ışığı altında işlemektedir…
İnsanlar hangi huya elverişli olarak dünyâya gelmektedir? Bu da, içinden çıkılamamış bir suâldir. Âlimlerin çoğuna göre, insanlar iyiliğe, yükselmeye elverişli olarak doğar. Sonra, nefsin kötü arzûları ve güzel ahlâkı öğrenmemek ve kötü arkadaşlarla düşüp kalkmak, kötü huyları meydâna getirir. Hadîs-i şerîfte;
(Herkes, Müslümânlığa elverişli olarak dünyâya gelir. Bunları sonra anaları babaları, Yahûdî, Hristiyan ve îmânsız yapar) buyuruldu.
İyi huyları, güzel işleri öğrenen kimse, saâdete kavuşur. Kötüler arasında kalıp, kötü huy, çirkin işler öğrenen de, kötü olur.
Âlimlerin çoğuna göre, herkesin ahlâkı değişebilir. Hiçbir kimsenin huyu, yaratılıştaki gibi kalmaz. Sonradan değişebilir. Ahlâk değişmeseydi, Peygamberlerin getirdikleri dinler faydasız, lüzûmsuz olurdu. Âlimlerin söz birliği ile koymuş oldukları terbiye ve cezâ üsûlleri abes olurdu. Bütün ilim adamları, çocuklarına ilim ve edeb vermiş, terbiyenin fayda sağladığı her zamân görülmüştür.
Ahlâkı değiştirmek, kötüsünü yok edip, yerine iyisini getirmek mümkündür. Zira hadîs-i şerîfte;
(Ahlâkınızı iyileştiriniz!) buyuruldu.
İslâmiyyet mümkün olmayan şeyi emretmez. Şu kadar var ki, bazı huylar pek yerleşmiş, rûhun hâssası gibi olmuştur. Böyle huyları değiştirmek, yok etmek çok zor olur. Böyle ahlâk, en çok, câhil, kötü kimselerde bulunur. Bunu değiştirmek için, ağır riyâzet ve çok mücâhede yapmak lâzımdır.

RİYÂZET VE MÜCÂHEDE
Nefsin zararlı, kötü isteklerini yapmamak için çalışmaya riyâzet denir. Nefsin istemediği faydalı, güzel şeyleri yapmaya mücâhede denir.
Câhiller, ahmaklar, huy değişmez diyerek, nefs ile mücâhede ve riyâzet etmiyorlar. Kötü huylarını temizlemiyorlar. Böyle kabûl edip de, herkes kendi arzûsuna bırakılırsa, kabâhatli olanlara cezâ verilmezse, insanlık kötülüğe gider. Bunun için, Allahü teâlâ, kullarına merhamet ederek, onları terbiye etmek, iyi ve kötü huyları öğretmek için Peygamberler gönderdi. Bunların en yükseği olarak, Muhammed aleyhisselâmı seçti. Onun dîni ile, önce göndermiş olduğu bütün dinleri değiştirdi. Onun dîni, bütün dinlerin sonuncusu oldu. Böylece, iyiliklerin hepsi, terbiye usûllerinin tamamı, Onun parlak dîninde yer aldı…
Netice olarak, aklı olanların, iyiyi kötüden ayırabilenlerin, bu dinden elde edilmiş olan ahlâk kitâplarını okuyarak, öğrenerek ve işlerini buna göre düzenleyerek, dünyâda ve âhırette râhata, huzûra, saâdete, kurtuluşa kavuşması, böylece âile ve toplum hayâtının düzenine yardım etmiş olması lâzımdır.

Comments are closed.