Ahmed Nâşirî

Ahmed Nâşirî hazretleri, kâdı ve Şafiî mezhebi fıkıh âlimlerindendir. 742 (m. 1341) senesinde doğdu. 815 (m. 1412) senesinde vefât etti. Vefatından kısa bir zaman evvel bir dersinde buyurdu ki:
Tirmizî, Hâkim ve Beyhekî, Abdullah İbni Abbâs’dan haber verdiler ki; Eshâb-ı Kirâmdan birkaçı, bir yere çadır kurmuşlardı. Burada bir kabir bulunduğunu bilmiyorlardı. Çadırda, Mülk sûresinin okunduğu işitildi. Bitirince, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” Efendimiz çadıra geldi. Kendisine söylediklerinde; “Bu sûre-i şerîfe insanı kabir azâbından korur” buyurdu. Ebü’l-Kâsım-ı Sa’dî diyor ki: Meyyitin kabirde okuduğunu bu hadîs-i şerîf isbât etmektedir. Çünkü Abdullah İbni Ömer de bir yere çadır kurmuştu. Çadırda Kur’ân-ı kerîm sesi işitti. Resûlullah Efendimize haber verdi. Bu sözü tasdik buyurdu.
Hadîs âlimlerinden Zeyneddîn bin Receb diyor ki: “Allahü teâlâ dilediği kuluna, kabirde sâlih işler yapmayı ihsân eder. İnsan ölünce, amel ve ibâdet yapmak vazîfesi biter. Kabirdeki ibâdete sevâb verilmez. Fakat, Allahü teâlânın ismini söylemekle ve ibâdet etmekle zevklenir. Melekler ve Cennette olanlar da böyledirler. İbâdet yapmaktan lezzet duyarlar. Çünkü zikir ve ibâdet, rûhu temiz olanlar için en tatlı şeydir. Rûhu hasta olanlar, bunun tadını duyamaz.”
Ebûl’l-Hasen bin Berâ’ bildiriyor ki: Mezarcı İbrâhim adında biri; “Bir mezar kazmıştım. Mezardan ve kerpiç parçalarından misk kokusu duydum. Kabre baktım bir ihtiyâr oturmuş Kur’ân-ı kerîm okuyordu” dedi. Muhammed bin İshâk ibni Mende, Âsım-ı Sekâtî’den haber veriyor ki: “Belh şehrinde bir kabir kazdık. Yanındaki kabrin içi göründü. İçeride yeşil kefenli bir ihtiyâr, elinde Kur’ân-ı kerîm okuyordu.” Bütün bunlar, vefât ettikten sonra da velîlerin kerâmetlerinin kesilmeyeceğine delâlet eder. Evliyânın hayatlarındaki tasarrufları, kerâmetlerinden sayılır. Bu da, şüphesiz her zaman ve çok olmuştur. Bunu ancak, inatçılar inkâr eder. Tâcüddîn-i Sübkî diyor ki: “Evliyânın vefâtlarından sonra kerâmetleri kesilmez. Velîlerin, hayatlarındaki ve vefâtlarından sonraki tasarrufları, ancak Allahü teâlânın izni ve irâdesi ile olur. Cenâb-ı Hak, onlara ikramda bulunmuştur. Bazan ilham ile, bazan uykuda, bazan duâları ile, bazan işleriyle, bazan da ihtiyârsız, maksatsız ve istemeksizin, hattâ bazan da baliğ olmayan çocuklardan da kerâmet hâsıl olur. Hayatlarında ve ölümlerinden sonra, evliyâyı vesile etmek caiz olur. Onların vesile olması, kudret-i ilâhi ile mümkündür.”

Comments are closed.