Ali bin Âsım el-Vâsıtî

Ali bin Âsım el-Vâsıtî hazretleri, hadîs hafızlarındandır. 105 (m. 723) senesinde doğup, 201 (m. 816) târihinde Bağdâd’da vefât etti. Vâsıt şehrindendir. Fakat Bağdâd’da yerleşti. Rivâyet ettiği bazı hadîs-i şerîfler:
Muaz radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün Resûlullah efendimize (sallallahü aleyhi ve sellem) “Ya Resulallah, beni cennete sokacak ve ateşten uzaklaştıracak amel ile haberdar et” diye arz ettim. Buyurdular ki:
“Elbette sen büyük bir işten sordun. Hakikaten o (büyük iş), Allah’ın kendisine kolaylık yarattığı kimse için kolaydır: Allah’ı tanıyıp O’na ibadet edersin ve hiçbir şeyi O’na eş koşmazsın. Namazı ikame edersin, ta’dil-i erkan üzere kılarsın. Zekatı müstehaklarına verirsin. Ramazan orucunu tutarsın. Beyt-i Muazzama’yı tavaf edersin. Hayır kapıları üzerine sana yol göstermeyeyim mi? Oruç kalkandır. Sadaka, su ateşi söndürdüğü gibi hataları söndürür. Ve gecenin ortasında kılınan namaz insanı kurtarır” buyurarak sonra Secde suresi’nden (O mü’minlerin yanları yataklarından uzaklaşmış olduğu halde (azabından) korkarak (ve sevabını) umarak Rablerine yalvarırlar. Bir de onlara vermiş olduğumuz rızıktan muayyen bir cüz’ünü (Allah yolunda) harcarlar. (Habibim!) İşledikleri amel sebebiyle yaptıklarına karşılık gizlenen ve onlar için nice göz aydınlatan ve sevindiren mükafatları, hiçbir nefs bilemez.) (Secde/ 16-17) mealindeki ayeti tilavet etti. Sonra “İşin başını, direğini ve zirvesini sana göstermeyeyim mi?” buyurdu. Ben: “Evet ya Resulalallah, buyrun” dedim. “İşin başı İslam’dır, direği namazdır, zirvesi cihaddır” buyurdu. “Bunların hepsinin en kuvvetlisini, dayanağıyla seni haberdar etmeyeyim mi?” buyurdu. “Evet ya Nebiyyallah!” dedim. Bunun üzerine dilini tuttu ve akabinde “Aleyhinde olan bunu tut” buyurdu. Bunun üzerine ben “Ya Nebiyyallah! Ve hakikaten biz, konuştuğumuz şeylerle muahaze olunuyoruz öyle mi?” dedim; “Ey Muaz! İnsanları yüzleri yahud burunları üstüne, dillerinin mahsullerinden başkası düşürür mü?” buyurdu.
Dünya sevgisi hakkındaki hadîs-i şerîflerde buyuruluyor ki:
(Mes’ûd o kimsedir ki, dünyâ onu terk etmezden önce, o dünyâyı terk etmiştir.)
(Arzûsu âhiret olup, âhiret için çalışana, Allahü teâlâ dünyâyı hizmetçi yapar.)
(Yalnız dünyâ için çalışana, yalnız kaderinde olan kadar gelir. İşleri karışık, üzüntüsü çok olur.)
(Dünyâ sizin için yaratıldı. Siz de âhiret için yaratıldınız! Âhirette ise, Cennetten ve Cehennem ateşinden başka yer yoktur.)