Ali bin Ebî Bekr Nâşirî

Ali bin Ebî Bekr Nâşirî rahmetullahi aleyh, Şafiî mezhebi fıkıh ve târih âlimlerindendir. 754 (m. 1353)’de Yemen’de doğdu. 844 (m. 1440)’da vefât etti. Vefatından kısa bir zaman evvel bir dersinde, Ana-baba hakkı hakkında şunları buyurdu:
Allahü teâlâ katında makbûl amellerin en üstünlerinden biri de, ana-babaya iyilik ve ihsân etmektir. Allahü teâlâ, anaya-babaya itaat ve iyiliğin öneminin büyüklüğünü belirtmek için, bunu, kendine ibâdete yakın tuttu. Hadîs-i şerîfte: “Babalarınıza iyilik ve itaat ediniz, çocuklarınız da size iyilik ve itaat etsinler” buyuruldu. Rivâyet olunur ki: Allahü teâlâ Mûsâ aleyhisselâma: “Ana-babasına güzel muâmele edip, bana isyan edeni iyilerden yazarım. Bana itaat edip, ana-babasına isyan edeni âsîlerden yazarım” buyurdu… Ana hakkı, baba hakkının iki katıdır. O hâlde anaya itaat, iyilik ve güzel muâmele, öncelikle lâzımdır, farzdır. Çünkü Allahü teâlâ, anaya güzel muâmele etmeyi, kitabında açıkça tavsiye ve emretmektedir. Bir hadîs-i şerîfte; “Cennet, anaların ayakları altındadır” buyuruldu.
Ana-babanın haklarından biri; onlara karşı alçak gönüllü olmak, yaşadıkları müddetçe onlara hizmet etmek ve bununla onların rızâlarını kazanmaktır. Ana ve babaya karşı, az da olsa hoşlanmadıkları hareket ve ifâdede bulunmaz. Konuşurken, onların sesinden yüksek sesle konuşmaz, bağırarak hitâb etmez. Dinde mubah olan husûslarda, kâfir de olsalar, onlara itaat eder. Çünkü Allahü teâlânın rızâsı, ana ve babanın rızâsındadır. Gadabı da onların kızmasındadır. Sâlih Müslüman, anne ve babasını beğenmeyerek, ben onların oğlu, kızı değilim demez. Kendi malından, parasından onlara sarf eder. Çünkü ana ve babasına harcayacağından, verdiğinden kendisine suâl olunmaz…
Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) sabah olunca, annesinin odasının kapısına varıp: “Esselâmü aleyke ve rahmetullahi ve berekâtühü ey annem! Ben küçükken beni yetiştirip terbiye ettiğin gibi, Allahü teâlâ sana hayırlı karşılıklar versin” derdi. Annesi de: “Sen bana, yaşlandığım zaman itaat ve iyilik ettin. Bunun için sana da Allahü teâlâ, benim tarafımdan hayırlı karşılıklar versin” cevâbını verirdi. Sonra, Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) çıkar, döndüğü zaman yine aynı şekilde söylerdi.

Comments are closed.