Ali Kiyâl Herrâsî

Ali Kiyâl Herrâsî hazretleri, fıkıh ve kelâm âlimidir. 405 (m. 1058)’de İran’da Taberistân’da doğdu. 504 (m. 1110)’da Bağdad’da vefât etti. Vefatından evvel şöyle vasiyet etti: 

Ölüm alâmetleri belirince bana Kelime-i şehâdeti telkin etsinler. Sünnet olan esas telkin budur. Hadîs-i şerîflerde; “Ölümü yaklaşanlarınıza Kelime-i şehâdet telkin ediniz, hatırlatınız” buyuruldu. “Yanımda işitecek kadar söyleyip; ‘La ilahe illallah Muhammedün resûlullah, Eşhedü en lâ ilahe illallahü vahdehû lâ şerikeleh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh’ desinler.” Kelime-i şehâdeti söyle diye zorlamasınlar. Bir kere olsun dersem, ne güzel! Demezsem o sekerât ve ağır zamanda söylemek için ısrar etmesinler. Zîrâ sağlam iken her zaman söylediğim Kelime-i şehâdet yeter, ölüm ânı, diğer zamanlara benzemez. O zaman insan neler görür. Ne ağrılar, ne acılar çeker. Ölüm acısı, bin kılıç darbesinden, yani yarasından acıdır. Allahü teâlânın rahmetini ve recâya âit âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfleri hatırlatsınlar. Meselâ; “Allahü teâlânın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. O bütün günahları mağfiret eder. Elbette ki O, mağfiret ve merhamet edicidir” âyetleri gibi âyet-i kerîmeleri okuyup, açıklasınlar. Rahmet ve şefâata âit hadîs-i şerîfler ve Eshâb-ı Kirâmın “aleyhimürrıdvân” sözlerinden ve menkıbelerinden anlatıp, îzâh etsinler. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: “Ölüm zamanında Allahü teâlâya hüsn-ü zan ederek can veriniz” Âlimlerimiz buyurdu ki: “İnsan gençken, sağlamken korkusu ümidinden çok olmalı, ölüm zamanında ümidi korkusundan çok olup, Allahü teâlâ küçük-büyük bütün günahlarımı af ve mağfiret eder, diye zan ederek rûhunu teslim eylemelidir. Zikir ile meşgûl olup, başka bir şey aklına getirmemelidir.”
Eğer üzerinde, Allahü teâlânın ve kulların haklarından bir şey yok ise, vasiyet etmek müstehabdır. Varsa vasıyyet vâcibdir. Acaba zamanımızda hiçbir kimse var mıdır ki, bu iki kısım hakkı hayatta iken yerine getirmiş ve bütün ömründe sâlih ameller yapıp, bu hakların hepsini eda etmiş olsun. 
Çok kimseler vardır ki, âhırete giderken, dîne uygun olmayan şekilde vasiyet edip günah işleyerek can verir. Dîne uygun vasiyetler, burada anlatılanlardır. Dîne uygun vasiyet edip, can veren millet-i Muhammediyye, sünnet-i nebeviyye üzerine can verip, saâdet-i ebediyyeye ve Muhammed aleyhisselâmın şefaatine kavuşur. Vasiyetsiz giderse, Allah korusun, günah üzere can verip, rûhlar âleminde konuşmasına izin verilmez.

Comments are closed.