Allah dostlarını üzenler…

Allah dostlarını üzenler…



Mekke’de yaşayıp orada vefat eden, büyük veli Ebu Bekr-i Kettani hazretlerinin sevenlerinden biri, kalbini kırmıştı bu zatın.

Af da dilemedi.

Ancak o günden itibaren kaybetti her şeyini.

Edindiği ilim, hikmet.

Feyiz, nur ve bereket.

Hepsi silinip gitti kalbinden…

Gayesiz, maksatsız bir insan oldu.

Anlamadı bu hâle neden düştüğünü.

Tâ ki bir rüya görene kadar.

O rüyada, bir “hazine” önünde buldu kendisini.

Her yan “altın gümüş” doluydu.

Ve kendisine aitti bütün bunlar.

Ama baskısız, sikkesiz, damgasızdı.

“Bu altınlar geçmez” diye düşündü…

“Götürüp damgalattırayım da geçer akçe olsunlar” dedi.

Bu düşünceyle çıktı.

Bir “darphane” gördü ileride.

Yürüdü oraya doğru.

Fakat o da ne?!..

Yaklaşınca, Kettani hazretlerinin dergâhı olduğunu gördü o binanın. Girdiğinde bu zatı gördü içeride. Elinde mühür “damgasız” altın ve gümüşleri damgalıyordu. Şaşkın ve hayretler içinde uyandı uykudan!

Anlamıştı hatasını.

Koştu hemen huzuruna.

Özür dileyecekti kendisinden. Ancak o, iltifatla karşıladı kendisini.

“Hoş geldiniz kardeşim.”

“Hoş bulduk efendim.”

“Damgasız altın gümüş geçer mi piyasada?”

“Geçmez hocam” dedi.

Ellerine yapışıp özür diledi.

Ve kavuştu kaybettiği derecelere.