Allah için sevmek…

İslam büyüklerinin güzel ahlâkından biri de şu idi. Cenab-ı Hakkın emir ve yasaklarına, saygısızlık edildiği zaman tepki gösterirlerdi. Bunu dine bir hizmet olarak yaparlardı. Onlar, Allah rızası için olmadıkça ne bir iş yaparlar, ne de sohbet ederlerdi. Onların herhangi bir kimseyi sevmesi veya sevmemesi, kat’iyyen dünyevî bir maksada dayanmazdı. Hadîs-i şerifte şöyle buyurulmuştur:
“Sevdiğini Allah için sevmek, sevmediğini de yine Allah için sevmemek, imanın en önemli esaslarından biridir.” 
O halde bir kimse, insan ve cinnin ibadeti kadar ibadet etse fakat bu ibadetlerden maksadın Allah rızası olduğundan gafil olsa, yoldan çıkmış olur.
Ali bin Hüseyin buyururdu ki: “İki kişi, eğer Allah rızasına dayanmayan bir maksatla arkadaş olmuşlarsa, yine Allah rızasına dayanmayan bir şey sebebiyle birbirinden ayrılmaları mukadderdir.”
Süfyan-ı Sevrî buyurdu ki: “Bir kimse dinde bir yenilik ortaya attığı zaman, onun kardeşi ve arkadaşı olduğunu söyleyen kimse ona kızmazsa, onun hakkındaki sevgisi ve kardeşliği Allah için değildir. Eğer böyle olsaydı, Allaha isyan edene muhakkak kızacak idi.”
Ebu Hüreyre buyurdu ki: “Kıyamet günü kul Allahın huzuruna getirildiğinde, Cenâb-ı Hak ona; ‘Ey kulum, sen benim için bir dostu sevdin mi? Tâ ki ben de o dost için seni seveyim’ buyuracak. O halde, Allahın iyi kullarını seviniz ve onların sevgisini kazanmaya çalışınız.” 
Cenâb-ı Hak, Hazreti Musa’ya şöyle vahiy etmiştir:
“Ya Musâ, benim rızam için bir amel işledin mi?”
Hazreti Musâ;
“Evet ya Rabbi, Senin için namaz kıldım, oruç tuttum, sadaka verdim” demiş. Cenabı Hak:
“Ya Musâ, bunlar senin içindir. Sen benim için bir dostu dost, bir düşmanı da düşman edindin mi?” buyurmuş.
Bundan sonra Musâ aleyhisselâm bildi ki, Allah için sevmek ve yine Allah için buğz etmek, ibadetlerin en yükseğindendir.