Allahın takdirine rızâ göstermek

Muhammed Ma’sûm hazretleri buyurdu ki: “İnsâna gelen hastalıklar, elemler, takdîr-i ilâhî ile gelmektedir. Râzı olmak lâzımdır. İbâdetlere devam, elemlere, hastalıklara sabredilmelidir…”
Allahü teâlâdan gelen her şeye râzı olmaya, Rızâ denir. Hatta Allahü teâlâdan bir felâket gelse, ona da rızâ göstermek, kimseye şikâyet etmemektir. Bu hâl, her insanın yapabileceği bir iş değildir. Fakat, bunu yapabilen, büyük bir insandır. Böyle insanlarda, Peygamberlere  mahsûs sabır ve tahammül var demektir. Allahü teâlânın büyüklüğüne inandığı derecede insan, bu tahammülü ve bu rızâyı gösterebilir. Gıbta edilecek bir meziyettir. Muhammed Ma’sûm Fârûkî hazretleri buyuruyor ki:
“İnsâna gelen marazlar, hastalıklar, elemler, takdîr-i ilâhî ile gelmektedir. Râzı olmak lâzımdır. İbâdetlere devam, elemlere, hastalıklara sabredilmelidir. Allahü teâlânın kereminden âfiyet beklemelidir. Mahlûklardan bir şey beklememeli, her şeyin Hak teâlâdan geldiğini bilmelidir. Dertlerden, elemlerden kurtulmak için duâ ve istiğfâr etmelidir. Tesiri, faydası kesin olan sebeplere yapışmalı, sebeplerin tesirini Allahü teâlâdan beklemelidir. Onun takdîri, irâdesi olmadıkça, kimse kimseye zarar veremez. Bununla beraber, sebeplere yapışmak, Peygamberlerin yoludur. Esbâba, sebeplere teşebbüs etmemizi, yapışmamızı, tehlikelerden, zararlardan korunmamızı emretti. En büyük zarar, nefsimize ve İslâm düşmanlarına aldanmaktır. Sebeplerin tesîrini Allahü teâlâdan talep etmeli, istemelidir.”
Meşhur olan elli dört farzdan birisi de; Allahü teâlâdan gelene râzı olmaktır. Belâlar, dertler, Allahü teâlânın irâdesi ve ezeldeki takdîri ile gelmektedir. Onun takdîrine râzı olmak ve teslîm olmak lâzımdır. Elem ve üzüntü, ayrılık ve musîbet, mâdemki Allahü teâlânın irâde ve takdiriyledir, ona râzı olmak lâzımdır. Resûlullah efendimiz şu duâyı çok okurlardı: (Allahümme innî es’elüke-ssıhhate vel-âfiyete vel-emânete ve hüsnel-hulkı verrıdâe bilkaderi birahmetike yâ Erhamerrâhimîn.) Bunun ma’nâsı; “Ya Rabbî! Senden, sıhhat, âfiyet, emânete hıyânet etmemek, güzel ahlâk ve kaderden râzı olmak istiyorum. Ey merhamet sâhiplerinin en merhametlisi! Merhametin hakkı için, bunları bana ver!” demektir.
Netice olarak, bir kimsenin, her günkü hâlinden memnun olması, her hâlinden Allahü teâlâya şükür ve hamdetmesi, bu kimsenin kanâat sâhibi olması demektir. Kendinden daha iyi mevkide, kendinden daha zengin, kendinden daha kuvvetli, kendinden daha güzel bir insanı kıskanmayarak, kendi hâlinden memnun ve râzı olan kimsenin, evvelâ kalbi rahat olur. Sonra da, en mühimi Allahü teâlânın sevgili kulu olur. Sevgili olmanın sebebi, Allahü teâlânın kendisine verdiğinden memnun ve râzı olmasıdır. Bunun için, Allahü teâlâ da, ondan râzı olur.