Allahü teâlâ, benim de Rabbimdir

Allahü teâlâ, insan ve hayvân bütün mahlûkların rızkını ezelde takdîr etmiş, ayırmıştır. İnsanların ve hayvânların ecelleri, nefeslerinin sayısı belli olduğu gibi, her insanın bedeninin ve rûhunun rızıkları da bellidir. Rızık hiç değişmez, azalmaz ve çoğalmaz. Kimse kimsenin rızkını yiyemez. Kimse kendi rızkını yemeden, bitirmeden ölmez. Bir kimse, Allahü teâlâ emrettiği için çalışır, rızkını helâl yoldan ararsa, ezelde belli olan rızkına kavuşur. Eğer, rızkını Allahü teâlânın yasak ettiği yerlerde ararsa, yine ezelde ayrılmış olan o belli rızka kavuşur.

HALİFE ONU TANIR…
Abbasi halifelerinden Hârûn Reşîd hazretleri, hac dönüşü bir müddet Kûfe’de istirahat eder. Bağdata hareket edeceği zaman, şehirdekiler onu yolcu etmek için sokağa dökülür. Bunların arasında Behlül-i Dânâ hazretleri de vardır. Halife, deve üzerinde, muhteşem kâfilesi ile, halkın arasından geçmektedir. Behlül-i Dânâ hazretleri, halife kendi yanından geçerken yüksek sesle;
-Ey halife diye seslenir. Halife Onu tanır ve;
-Buyur ey Behlül, ne istiyorsun? der. Behlül-i Dânâ hazretleri;
-Ey Müminlerin Emîri! Eymen bin Nâil, Kudame bin Abdülâmirden bize şöyle haber verdi ve dedi ki:
“Ben Resûl-i ekremi Arafattan dönüşte görmüştüm. Kızıl bir deveye binmişti. Yanında kimse dövülmediği gibi, kimse de kovulmazdı. ‘Yol verin, yol verin!’ diyen münâdileri de yoktu.” Sen de bu usûle riâyet eyle. Bilmiş ol ki; tevâzu ile yolculuk etmen, kibir ile seyâhatinden hayırlıdır.
Behlül-i Dânâ hazretleri yine;
-Ey halife, Bağdât ve etrafını nûrlandırıp aydınlatacak hediyeler götürüyor musun? diye sorar. Halîfe;
-Bu hediyeler nasıl olur? deyince;
-İnsanlara Allahü teâlânın sevgisini, Ondan korkmayı, onlara örnek olacak şekilde hâl ve hareketler, onlar hakkında temiz ve güzel düşüncelere sâhib olmak en güzel hediyedir buyurur. Bunları dinleyen Halife, ağlayarak;
-Ey Behlül, biraz daha anlat! der. Behlül-i Dânâ hazretleri;
-Memleketinin bir köşesinde bir mazlûm zulme uğrasa, sen memleketin diğer köşesinde bile olsan, Allahü teâlâ bunun hesâbını senden soracak. Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerimde İnfitar sûresinin 13. ve 14. âyetlerinde meâlen;
(Şüphesiz ki iyiler Naîm Cennetindedir. Kötüler ise Cehennemdedir) buyurdu. Âhirette, Cennet ve Cehennem dışında gidilecek üçüncü bir yer yoktur. O hâlde hazırlığını buna göre yap buyurur. Halîfe;
-Amellerimiz hakkında ne dersiniz? diye sorunca;
-Allahü teâlâdan korkarak ve emrettiğine uygun olarak yapılan amel makbuldür buyurur. Halîfe;
-Peygamber efendimizle, akrabâlık olarak yakınlığımız hakkında ne dersiniz? deyince;
-Peygamber efendimize akrabâlıktan ziyâde, bildirdiği hükümlere bağlılıkta yakın olmak daha mühimdir cevabını verir. Halîfe;
-Peygamber efendimizin şefâatine kavuşabilecek miyiz? deyince de;
-Onu Allahü teâlâ bilir buyurur. Halîfe;
-Nasıl yaşayalım? diye sorunca da;
-Allahü teâlâdan kork. Her hâlinde Muhammed aleyhisselâmın sünnetine tâbi ol. Bu durumda en kârlı yolu seçmiş olursun buyurur. Halîfe;

HEDİYEMİ KABUL ET
-Çok güzel söylüyorsun, şu hediyemi kabûl et deyince;
-Onu kimden aldınsa ona ver. Dünyâdaki sâhipleri yakana yapışmadan önce, verenin yoluna harca. Bunu burada yap. Âhirete kalırsa onlara bir şey bulup veremezsin, râzı edemezsin diye cevap verir. Parayı almayınca, Halife;
-Para borcun varsa onu ödeyelim der. Behlül-i Dânâ hazretleri;
-Kûfe’deki âlimler, borç ile borcun ödenmeyeceğinde ittifak etmişlerdir buyurur. Halife;
-Bâri bir ihtiyâcını giderelim deyince de;
-Allahü teâlâ senin Rabbin olduğu gibi, benim de Rabbim’dir. Seni hatırlayıp beni unutması imkânsızdır buyurur.
Netice olarak Allahü teâlâ, çok merhametli ve ihsânı bol olduğundan, kullarının rızkına kefîl olmuş, kendi üzerine almıştır. Bize düşen ise, rızık için yarattığı sebeplere yapışmak ve Onun beğendiğ râzı olduğu şeyleri yapmak, kul olmaktır. Hadîs-i kudsîde buyurulduğu gibi:
(Seni kendim için yarattım. Başka şeylerle oyalanma! Rızkına kefîlim, kendini üzme!)