Allâme Ebü’l-Meâlî

Allâme Ebü’l-Meâlî Turaysîsî hazretleri, Şafiî mezhebi fıkıh âlimidir. 505 (m. 1111)’de İran’da Nişâbûr’da doğdu. 578 (m. 1182’de Şam’da vefât etti. Ehl-i sünnet itikadında dair bazı mühim mevzuları şöyle anlattı:

Kıyâmetin alâmetlerinden birisi de, ilmin azalıp cehâletin çoğalması, insanların, câhil kimseleri başlarına geçirmeleridir. Böyle kimseler, ilimsiz konuşurlar, kendileri doğru yoldan saptıkları gibi, başkalarını da kendi sapık yollarına sürüklerler.
Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mi’râc gecesi, mübârek bedeni ile uyanık olarak semâlara, oradan Allahü teâlânın dilediği yerlere götürüldü. Allahü teâlâ ona pekçok ikram ve ihsânlarda bulundu.
Şefaat haktır. Allahü teâlânın Âdem aleyhisselâm ve onun zürriyetinden aldığı ahd-ı misâk haktır. Allahü teâlâ Cennete ve Cehenneme girecek olanların adetlerini ve kimler olduğunu bilmektedir.
Kader, Allahü teâlânın mahlûku hakkında bir sırrıdır. Allahü teâlâ, kader ile ilgili bilgiyi mahlûklarından gizlemiş, onu araştırmaktan kullarını menetmiştir. Nitekim Embiyâ sûresi 23. âyet-i kerîmede meâlen; “Allahü teâlâ yaptığından suâl olunmaz. Kullar ise suâl olunurlar” buyuruldu. “Bu niçin böyle oldu?” dememelidir. Çünkü Allahü teâlâ, öyle dilemiş, öyle yaratmıştır. Mülkün sahibi O’dur. Dilediği gibi tasarruf eder. Allahü teâlânın olmasını dilediği şey mutlaka olacaktır. Allahü teâlânın dilediği bir şeyin olmaması için bütün mahlûkât bir araya gelse, mâni olmaya asla güç yetiremezler. Allahü teâlânın olmasını dilemediği şeyin olması da mümkün değildir.
Mü’minler, Allahü teâlânın evliyâsı, dostlarıdır. Onların en üstünü, Allahü teâlâdan ençok korkan ve O’na en fazla itaat edendir. Büyük günah işlemiş olanlar, tövbe etmeden imanlı olarak can verirlerse, onların işi Allahü teâlâya kalmıştır. Dilerse lütuf ve ihsânı ile af ve mağfiret eder. Nitekim Nisa sûresi kırksekizinci âyet-i kerîmede meâlen; “Allahü teâlâ, şirki elbette affetmez. Dilediği kimselerin, şirkten yani imansızlıktan başka günahlarını affeder” buyurmuştur…
Müstehak olan için kabir azâbı vardır. Mevta kabre konduktan sonra, Münker ve Nekîr denen iki melek meyyite; “Rabbin kim? Peygamberin kim? Dînin nedir?” gibi i’tikâdla ilgili suâller sorarlar. Kabir, müstehak olanlar için Cennet bahçelerinden bir bahçe, yine hak etmiş olanlar için Cehennem çukurlarından bir çukurdur.