Altı kişinin haccı kabûl oldu

Bütün ibâdetlerin kabûl olması için, o ibâdetlerin bildirilen şartlarına uymak ve Allahü teâlânın rızâsı için yapmak lâzımdır.

İnsanların beğendiği ibâdeti, Allahü teâlâ da beğenir zannetmek, yanlıştır. Böyle olsaydı, Peygamberlerin gönderilmesine lüzûm olmazdı. Herkes, hoşuna gittiği gibi ibâdet eder, Allahü teâlâ da, onu beğenirdi. Hâlbuki, ibâdetlerin kabûl olması için insanların hoşuna gitmesi, dinleyicilerin çok olması değil, insanların aklı ermese, faydalarını anlamasalar bile, İslâmiyete uygun olması lâzımdır.
Şeytân, ibâdet edenleri kandırmak için, hîle olarak;
“Senin ibâdetlerin hep kusûrludur, riyâ karışıktır. Böyle ibâdetlerle müttekî olamazsın. Allahü teâlâ, Mâide sûresinde; (Allah, yalnız müttekîlerin ibâdetlerini kabûl eder) buyuruyor. Senin ibâdetlerin kabûl olmaz. Boşuna uğraşıyorsun. Boş yere, sopa yiyen hayvân gibi, eziyet çekiyorsun” der. Buna karşılık o kişi;
“Ben, Allahü teâlânın azâbından kurtulmak ve emrine uymak için ibâdet ediyorum. Benim vazîfem, emri yerine getirmektir. Kabûl olup olmayacağı, Onun bileceği şeydir. Şartlarına uygun olan ve farzları yapılan ibâdetin sahîh olması muhakkaktır” demelidir.
Farzları terk etmek büyük günâhtır. Bu günâhlardan kurtulmak için ibâdetleri yapmak lâzımdır. İbâdet yapmadan Cennete girmek için duâ etmek günâhtır. Hadîs-i şerîfte;
(Aklı olan kimse, nefsine uymaz ve ibâdet yapar. Ahmak olan, nefsine uyar, sonra Allahın rahmetini bekler) buyuruldu.
Âhıret için lâzım olan şeyleri, geçici, fâni olan bu dünyâda hâzırlamak lâzımdır.
Ali bin Muvaffak hazretleri, başından geçen bir hâdiseyi şöyle anlatır:
“Bir sene hacca gitmiştim. Arefe gecesi olunca, Minâ’da Hîf Mescidinde uyudum. Rüyâmda; semâdan üzerlerinde yeşil elbiseler bulunan iki meleğin indiğini gördüm. Birisi diğerine;
-Bu sene, Kâbe-i muazzamayı kaç kişinin ziyâret ettiğini biliyor musun? diye sordu. Diğeri;
-Bilmiyorum! dedi. Soran melek;
-Altı yüz bin kişi ziyârette bulundu  dedi. Yine;
-Kaç kişinin haccı kabûl oldu, biliyor musun? diye sordu. Diğeri yine bilmediğini söyleyince, soruyu soran melek;
-Altı kişinin haccı kabûl oldu dedi. Sonra, her iki melek havaya doğru yükselip, kayboldular.
Ben korku ile uyanıp çok üzüldüm. Altı kişinin haccı kabûl olunca, benim bu altı kişi arasında olmam pek zor, diye düşündüm. Arafât’tan ayrılıp Meş’ar-i Haram’a geldim. Geceyi orada geçirdim. İnsanların çok olmasına rağmen, pek azının haccının kabûl olmasının üzerinde düşünmeye başladım. Bu düşünce ile uyuyakaldım. Önceki gördüğüm iki melek, yine aynı sûretleri üzere geldiler. Biri diğerine;
-Bu gece, Allahü teâlânın nasıl ve ne ile hükmettiğini biliyor musun? dedi. Diğeri;
-Bilmiyorum! dedi. Bunun üzerine soruyu soran;
-Allahü teâlâ altı kişiden her birine, yüz bin kişi verdi. Onların haccını, bu altı kişinin yüzüsuyu hürmetine kabûl etti dedi. O sırada ben sevinçle uyandım.”
Netice olarak, amellerin, ibâdetlerin kabûl edilmesi yani o yapılan ibâdete sevâp verilmesi için, hem şartlarına uygun olması, hem de ihlâs ile niyet edilmesi lâzımdır.