Aradığımız gelini bulamıyorduk…

Aradığımız gelini bulamıyorduk…



Çoğunluğuna oğlum “olmaz” diyordu. Bazıları da oğlumun yaşını büyük buluyorlardı…

 

 

Her anne gibi ben de evlatlarımın mürüvvetini görmek, torunlarımı sevmek arzusuyla doluydum. Biliyorum her şey geçici ve birer imtihan. İsteklerim nefsani olmakla beraber “Neslimizden güzel dinimize hizmet edecek, arkamızdan hayır dua gönderecek evlatlar yetişsin” diye de çokça dualar ediyorum.

Oğlum otuz yaşına gelmesine, arkadaşlarının çoğunluğu evlenip çoluk çocuğa kavuşmasına rağmen biz hâlâ aradığımız gelini bulamamıştık.

Çevremizdeki herkes seferber olmuş efendiliğini, kişiliğini, dürüstlüğünü merhametini takdir ettikleri can pareme uygun bir kız arıyorlardı.

Çoğunluğuna oğlum “olmaz” diyordu. Bazıları da oğlumun yaşını büyük buluyordu. Zaman akıp giderken ben ümidimi kesmeye başlamıştım. 35 yaşını tamamlamıştı. Yakışıklı, sağlıklıydı ama yirmi beşli kızlar “olmaz” diyordu.  30-35’li kızlara da biz sıcak bakmıyorduk.

Takdir-i ilahi ki, 26 yaşında, hasta annesinden başka kimsesi olmayan mazlum görünüşlü akça pakça bir kızcağız çıktı karşımıza. Bu ana-kıza garip bir merhamet duymuş, kimsesiz bu mazlumları sahiplenmeye karar vermiştik. İçinde oturdukları kendilerine ait bir evleri vardı. Aslında bu insanlara bir iç güveyisi gerekliydi. Lakin oğlum, kendi evini alıp dayayıp döşemişti. Bizim geleneklerimize göre de içgüveyisi olmayı biz kaldıramazdık. Bu yüzden kızcağızın annesi ve yakın akrabalarıyla birlikte durumu açık bir şekilde görüştük.

Kızı gelin alacaktık ama daha önce felç geçirmiş yürümede zorluk çeken annesine de elimizden geldiğince yardımcı olacaktık. Bütün şartlarımızı kabul ettiler. Böylece düğünümüzü yaptık. Gençleri birkaç günlüğüne İhlas Kuzuluk Kaplıcalarına  gönderdik.

Daha iki gün kalmışlardı ki annesi çok hasta olduğunu söyleyerek onları apar topar geri çağırdı.

Kadıncağız meğer kansermiş. Hastanede tedavi derken oğlum evliliğinden bir şey anlamadan özenerek dayayıp döşediği evinde oturmadan kayınvalidesine bakmak üzere onun evinde kalmaya başladılar.

“Hastalık Allahü teâlâdan, bu da bizim imtihanımız” deyip sabrettik.

Bu arada gelin kızımız muhasebeci olarak bir kamu kuruluşunda çalışıyordu. Biz onun da işten çıkıp evinde oturmasını ve annesine yardımcı olmasını istedik. Lakin ana-kız bu isteğimizi kabul etmediler. Kızcağız zaten bizim normlarımıza göre becerisi olan biri değildi. DEVAMI YARIN