“Ârif, emirleri yerine getiren kimsedir!..”

“Ârif, emirleri yerine getiren kimsedir!..”



“Ârif, Allahü teâlâyı tanıyan, O’nun murâdını bilen, emirlerini yerine getiren, yasaklarından yüz çeviren, O’nun râzı olduğu şeylere davet eden, çağıran kimsedir.” 

 

Ahmed Harîsî hazretleri Mısır’ın büyük evliyâsındandır. Doğum târihi ve yeri bilinmemektedir. 945 (m. 1538) senesinde Mısır’ın Dimyat bölgesinde vefât etti. Bir sohbetinde şunları anlattı:

Ebü’l-Hasen el-Fergânî der ki: Ebû Bekr Şiblî’ye, ârifin alâmetinin ne olduğunu sordum. Bana şöyle cevap verdi: “Ârifin gönlü açık, kalbi yaralı, cismi, atılmış bir eşya gibidir. Bu ârif olan kimsenin alâmetidir.” “O zaman ârif kimdir?” diye sordum. Bana “Ârif, Allahü teâlâyı tanıyan, O’nun murâdını bilen, emirlerini yerine getiren, yasaklarından yüz çeviren, O’nun râzı olduğu şeylere davet eden, çağıran kimsedir” dedi. Ben tekrar “Sûfî (tasavvuf ehli) kimdir?” diye sordum. O şöyle cevap verdi: “Tasavvuf ehli; kalbi temiz olan, Resûlullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) sünneti seniyyesine uyan, dünyâya kıymet vermeyen, nefsine sıkıntıyı tattıran kimsedir.” Yine; “Tasavvuf nedir?” diye sordum. O “Allahü teâlânın emrine hürmet, kullarına şefkatli olmak” diye cevap verdi. “Bundan daha güzeliyle, tasavvufu nasıl izah edersiniz?” diye sorulunca: “Manevî kirlerden temizlenmek, Allahü teâlânın kudret ve azametini düşünmek ve yanında, altın ile toprağın eşit seviyede olmasıdır” diye cevap verdi.

Tasavvuf büyüklerinin sözleri üç kısımda toplanır. Birincisi, tevhîd hakkındaki sözleri, ikincisi, murâd ve mertebeleri, üçüncüsü, tasavvuf yolunda bulunanlar ve bunların durumları hakkındadır. Her bir kısmın kendisine âit meseleleri ve bölümleri vardır. Tasavvufun temeli şunlardır: “Allahü teâlâyı, ism-i şerîflerini, sıfatlarını ve fiillerini tanımak. Nefsi ve onun kötülüklerini bilmek. Şeytanın vesveselerini, hilelerini, saptırmalarını bilmek. Dünyâyı, onun câzibeliğini, onun renkliliğini ve ondan nasıl sakınılacağını bilmek. Tasavvuf ehli bu temellere yapıştılar. Sonra, nefis ve şeytanın istediklerini yapmamak için devamlı mücâdele ettiler. Vakitlerinin kıymetini bildiler Allahü teâlânın beğendiği işleri yapmayı fırsat bildiler. Dünyevî rahat ve zevklerini düşünmediler. Allahü teâlâdan ve O’nun emirlerini yapmaktan alıkoyan bütün alâka ve bağlardan yüz çevirdiler. Onların tek düşüncesi, Allahü teâlânın rızâsını kazanmak, emirlerini yapıp, yasaklarından sakınmak, yaptıklarını sırf Allah için yapmaktır.”