“Artık bardak kırıldı gülüm!..”

“Artık bardak kırıldı gülüm!..”



“Neden?.. Benden ne istedin?!. Kendi dünyamda acı ve ızdıraplarla yaşayıp gidiyordum…”

 

Canına kıyan o genç kız henüz on dokuz yaşındaydı… Onunki bir sevda masalıydı. Zavallı kızın yaşadıklarını, onu intihara kadar iten olayları çok iyi biliyorum. Sadece sabahleyin onu uyandırmak için odasına girdiğimde boş ilaç kutularını ve sevdiği insana verilmek üzere yazılan bir mektup buldum:

“Neden?.. Benden ne istedin?!. Kendi dünyamda acı ve ızdıraplarla yaşayıp gidiyordum. Bütün gücümle, beni üzen veya hayatından silenleri ben de dünyamdan silmeye çalışıyordum. Yavaş yavaş, usulca girdin hayatıma. Ne ben anladım bunu, ne de sen… Ve geldiğin gibi yine usulca çektin gittin. Gittin ama, dön de bir bak arkada bıraktığın eserine… Önceden mutlu olmasam bile mutluymuş gibi davranabiliyordum. Şimdi… Ağlamadığım günü, saati dahi hatırlamıyorum. Gözümden akan her damla yaş, ızdırabın, yalanın, mutsuzluğun ve yenilmişliğin göstergesidir. Oysaki sana kaç kere söylediğimi ben bile hatırlamıyorum. Demiştim ki:

‘Benimle ilgilenme! Bırakıp gittiğin an bana son darbe olursun!’ Peki bunları bildiğin hâlde ne istedin benden? Yoksa amacın zaten uçurumun kenarında olan bir insanın düşüşünü mü seyretmekti? Bunları ne anladım, ne anlıyorum, ne de anlayacağım. Çünkü sen çözümsüz bir sorunsun. Çözümsüz sorun derken hani bazı sorunlar vardır; asla sonuca varamazsın. Çünkü sorunun kendisi hatalıdır. Sen de aynen öyle hatalı bir insansın!..

Şu anda mutsuzluk kervanında bile değilim. Orada bir yığın mutsuz insan var fakat yalnız değiller. En azından birbirleriyle acılarını paylaşıyorlar. Ben mi neredeyim? Sonu olmayan bir mutsuzluk denizindeyim. Artık dalgalarla mücadele etmeye bile takatim kalmadı. Çünkü çırpındıkça batıyorum. Şimdi yavaş yavaş o anı bekliyorum. Anlamadığım bir şey daha var. Neden üzgün duruyorsun? Ama bu sefer yağma yok. Bir daha asla!. Ne o sevgi dolu bakışlarına ne de o güzel sözlerine inanırım. Farkında değil misin, perdeler kapandı oyun bitti. Bir bardak düşün. Ağzına kadar dolu. Son bir damla, bardağı taşıracak. O damladan korumak için bardağı oradan oraya taşıyorum. Fakat o da nesi?.. Yağmur yağıyor, kurtuluş yok. Sen yağmurdan sonraki seller gibi acımasız çıktın. Bardağı taşırmakla birlikte bir tekmeyle yıktın. Sadece yıkılsa neyse, elbet bir gün gelir birisi kaldırır. Fakat bardak kırıldı gülüm… Gözlerinde kaybolmayı değil/Teninin sıcaklığını değil/Ömrünü bana adamanı da değil/Sadece bir yudum sevgi istemiştim…”

Bu durumdaki genç kızlarımıza sesleniyoruz: Terk edecek kadar umarsız olan, çekip giden biri için değer mi bir cana kıymaya?

        Rumuz: “Ankaralı”