“Azığın azlığından ağlıyorum”

Âmir bin Abdullah buyurdu ki: “Ölüm korkusuyla ağlamıyorum. Fakat yolun uzunluğundan ve azığın azlığından ağlıyorum!..”

Dünya insanın
gölgesine benzer. Kovalarsan kaçar, kaçarsan, o seni kovalar. Dünya,
âşıklarına mihnet, lezzetlerine aldanmayanlara ni’met, ibâdet edenlere
kazanç, ibret alanlara hikmet, onu tanıyanlara ise, selâmet yeridir. Ana
rahmine nisbetle Cennet, âhırete nisbetle çöplük gibidir. İmâm-ı
Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
“Gafletten, nefse uymaktan
lezzet almamalıdır. Dünyânın geçici lezzetlerine aldanmamalıdır. Ölümü
hâtırlamalı, âhıretin dehşet ve şiddetini göz önüne getirmelidir.
Yüzümüzü dünyadan âhırete çevirmelidir. Dünya işleri ile zarûret miktârı
uğraşmalı, başka zamanlarda, hep âhıreti kazandıracak işleri
yapmalıdır. Sözün özü, gönül Allahdan gayrisine tutulmaktan kurtulmalı,
beden ve âzâları da, İslâmiyete uymakla süslemelidir.
Her
geçen ân, ömrümüzü azaltmakta, ecel zamânını yaklaştırmaktadır. Bugün
aklımızı başımıza toplamazsak, yarın âh etmekten ve pişmânlıktan başka
elimize bir şey geçmez. Bu birkaç günlük sağlık zamânında, parlak dîne
uygun yaşamaya çalışmalıyız! Ancak böylece kurtulmamız umulur. Dünyâ
hayâtı, iş yapacak zamândır. Keyif yapacak, eğlenecek zamân ileride
gelmektedir. Orada, dünyâda yapılan işlerin karşılığı ele geçecektir. İş
zamânını eğlence ile geçirmek, çiftçinin tohum ekmemesi ve mahsûl
almaması gibidir.”
Âmir bin Abdullah Anberî hazretlerine;
-Nasılsınız, iyi misiniz? diye sorulduğunda;
-Dünyada gam ve kederler var. Âhirette ise hesab ve Cehennem var! İnsan nasıl rahat ve ferahlık içinde olabilir ki buyurmuştur.
Vefâtına sebeb olan hastalığa tutulduğu zaman;
-Niçin ağlıyorsunuz, ölümden mi korkuyorsunuz? dediklerinde, şöyle cevap verir:
-Benden
daha çok ağlamaya lâyık kim var? Dünya hırsıyla veya ölüm korkusuyla
ağlamıyorum. Fakat yolun uzunluğundan ve azığın azlığından ağlıyorum.
Gecelerimi hep Cennete kavuşma ümidiyle ve Cehenneme düşme korkusuyla
geçirdim. Şimdi hangisine gideceğimi bilmiyorum! Sıcak günlerde oruç
tutmaktan, uzun gecelerde namaz kılmaktan mahrum kalacağım için
ağlıyorum. Çünkü dünyâ, kederler, üzüntüler yeridir. Âhiret ise, cezâ ve
mükâfat yeridir.
-Gününüz nasıl geçiyor? diye soranlara;
-Kalbimde
Allahü teâlânın sevgisi, muhabbeti yerleştikten sonra başıma gelen
şeylere aldırmam. Bu muhabbet olduktan sonra günüm nasıl geçerse geçsin,
nasıl sabahlarsam sabahlayayım umurumda değil, cevabını vermiştir.
Abdullah bin Hubeyk hazretleri;
“Yarın
sana zarar verecek şeyler için keder ve gam içinde bulun! Âhiret
saâdetini harâb eden şeyler için üzül! Yarın sana fayda vermeyecek şey
için sevinme!” buyurmuştur.
Netice olarak, ölümden önce olan
her şeye dünya denir. Bunlardan, ölümden sonra faydası olanlar, dünyadan
sayılmaz, âhıretten sayılırlar. Çünkü dünyâ, âhıret için tarladır.
Âhırete yaramayan dünyâlıklar,  zararlıdır. Harâmlar, günâhlar ve
mubâhların fazlası böyledir. Dünyâda olanlar İslâmiyete uygun
kullanılırsa, âhırete faydalı olurlar. Hem dünyâ lezzetine, hem de
âhıret ni’metlerine kavuşulur. Hadîs-i şerîfte buyurulduğu gibi:
(Dünyâya, burada kalacağınız kadar, âhırete de, orada kalacağınız kadar çalışınız!)