Azizzâde Ali Efendi

Azizzâde Ali Efendi rahmetullahi aleyh, Osmanlı devletinde yetişen büyük âlimlerdendir. Kanunî Sultan Süleymân Hân devrinde 930 (m. 1523) senesinde İstanbul’da doğdu. 980 (m. 1572) senesinde Haleb Medresesinde Müderris iken vefât etti. Vefatına yakın bir dersinde buyurdu ki:
“İmâm-ı Azam Ebû Hanîfe ve talebeleri, fıkıh ilminde başkalarından önce gelmektedirler. Temel kaynaklardan meseleleri önce onlar çıkarmışlar, bu husûsta çok çalışmışlardır. Fıkıh ilminde onların dereceleri pekçok yüksektir. Onlar Kitâb ve Sünnet ilminde, Allahü teâlânın emirlerine, yasaklarına ve büyüklere uymakta, Rabbânî âlim idiler. Hükümleri önce Kitâb’dan, sonra Sünnet’ten, sonra İcmâ’dan ve daha sonra da Kıyâs’tan alma husûsunda Eshâb-ı Kirâmın ve Tabiînin yoluna yapışırlardı. Hükümleri çıkartırken nefslerinden bir şey ortaya koymaz, o büyüklerin yoluna zerre kadar muhalefet etmezlerdi. Bazı kimselerin İmâm-ı Azam ve eshâbı hakkında, ileri geri konuşarak; “Onlar, hadîs ilminde âlim değillerdi. Kendi görüşlerine göre hüküm verirlerdi. Karşılaştıkları bir hadîs-i şerîf, kendi görüşlerine uygun ise alır, değilse reddederlerdi. Kendi görüşlerini hadîs-i şerîfe tercih ederlerdi. Onların, hadîs-i şerîf ilminde zayıf olduklarını, hatta, kendi görüşlerini hadîs-i şerîflere tercih ettiklerini zannetmek, onların büyüklüğünü anlayamamış olan zavallıların işidir. Onların, helâli ve haramı bilmekte, şer’î delîllerden manâlar çıkarmakta dereceleri o kadar yüksek ve dikkatleri o kadar keskin idi ki, onlar gibi böyle derin manâlara nüfuz edemeyenler, onları kendi görüşlerine göre hüküm veriyorlar zannetmişlerdir. Hâlbuki İmâm-ı Şafiî hazretleri; “Fıkıh öğrenmek isteyen kimse, Ebû Hanîfe’nin kitaplarına sarılsın. Ben Ebû Hanîfe’ye yetişseydim, onun meclisinden ayrılmazdım” buyurdu.
Abdullah bin Mübârek’e;
“İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe ve talebelerinin, sünneti seniyyeye uymadıkları söyleniyor. Bunlar için ne dersiniz?” diye suâl edildiğinde, buyurdu ki:
“Sübhânallah! Böyle olmak şöyle dursun, Ebû Hanîfe sünnet-i seniyyeye uymak, o yoldan kıl payı ayrılmamak için bütün gücüyle gayret edip çalıştı. Hâl böyle iken, o büyük zât ve talebeleri hakkında böyle uygunsuz lâflar nasıl söylenebilir? Sünnet-i seniyyeye düşman olanlar, nefislerine, arzu ve hevâlarına tâbi olup, Kitâb ve Sünneti terk edenlerdir.”