Bu niçin ölmüş?

Hazret-i Ali (radıyallahü anh), bir gün Fırat nehri kenarında dolaşırken boğulmuş bir kimseye rastladı. Gördü ki serçe parmağında Yemen taşından yüzük var.

İnsanlara sordu:
“Bu niçin ölmüş?”.
Onlar:
“Görünen o ki suda boğulmuştur” deyince “Yemen taşı taşıyanın suda boğulmaması lazımdı. Hikmeti ne acaba?” dedi.
Çok merak etti.
Düşünceye daldı.
Allahü teâlâ, Hazret-i Ali’nin bu meraktan kurtulması için, ölünün parmağındaki yüzük taşına lisan verdi.
Taş konuştu:
Ve kendisine:
“Yâ Ali! Yemen taşında, buyurduğunuz özellik vardır. Lâkin ben Yemenî değilim. Hind diyarının taşıyım. Bende o hassa yoktur” dedi.
O bunu işitti.
Çok sevindi.
Allahü teâlâya sayısız hamd ve şükürler eyledi.
O insanlara:
“Suda boğulmaktan kurtulmak özelliği, Allahü teâlânın yardımıyla Yemenî taşa mahsustur. Başka taşlarda yoktur” buyurdu.
***
Çok da cömertti.
Olanı dağıtırdı.
Bir zaman dört dirheme malikti. Bir dirhemini gizli, bir dirhemi açıktan, bir dirhemini gündüz, bir dirhemini gece vakti fakirlere sadaka verdi.
Ve rahat etti.
O vakit:
“Gece ve gündüz, gizli ve açık, mallarını sarf edenlerin mükâfatlarını Rableri verecektir” mealindeki âyet-i kerime nazil olup/inip bütün âleme yayıldı.
Ve şöhret buldu.