Bu resim kime ait?

Bu resim kime ait?



“Cevap vermedim. Çünkü bir kelime söyleyecek olsam ağlayacak hâlde duygulanmıştım…”

 

 

Bir simitçinin tarifiyle geldiğim herkes tarafından bilinen simitçi Kel Sefer’in dükkânında torunları, ahirete göç eylemiş dedelerinin hayat hikâyesini anlatmaya devam ediyordu:

“Zavallı askere de gidemeyince mecburen mecburiyetten fırıncı olmuş… Torunu dedesini anlatmaya devam ediyordu ama ben onu dinleyecek hâlde değildim. Gözlerim duvardaki sararmış solmuş bir resme takılıp kalmıştı. Gözlerime inanamıyordum. Ne söyleyeceğimi ne diyeceğimi bilmeden kekeledim:

-Peki bu resim kime ait?

Kel Sefer’in torunu benim böyle bir soru soracağımı bekliyormuş gibi davrandı:

“Dedemin sevdiği ve uğruna verem olduğu kız bu kız imiş. Abi Allah için güzel bir kız değil miymiş?

Acıyla yutkundum. Cevap vermedim. Çünkü bir kelime söyleyecek olsam ağlayacak durumdaydım. Çok duygulanmış bir o kadar da şoke olmuştum. Gözlerim buğulandı:

Çünkü bu resimdeki kız, benim yıllar önce bir trafik kazasında yitirmiş olduğum kızın ta kendisi Aysun’umun resmiydi.

İçimdeki duyguyu torunları fark etmiş gibi tereddüt ettim. Kel Sefer’in fırınından kaçarcasına ayrıldım. Hayalet görmüşe benziyordum. Korkmuştum, ürkmüştüm.

Bendeki bu telaşlı ayrılışa Kel Sefer’in torunu da şaşırmıştı. Hiçbir şey söylemeden aniden fırından çıkışıma bir anlam veremiyor, arkamdan hâlâ sesleniyordu:

“Abi seni üzecek, kıracak bir şey mi söyledim?”

-Yok yok haydi görüşürüz…

“Abi bir dakika beni dinler misin?”

O arkamdan ne söylerse söylesin çocuğu dinleyecek hâlde değildim. O gün o korkuyla İnebolu’dan ayrıldım. Zamanlar, mekânlar farklıydı… Yirmi yıl önce ölen Aysun kırk yıl önce ölen Kel Sefer’in sevdiği kız olabilir miydi? Dinimizde reenkarnasyon inancı yoktu. Ama bu resim tıpkısının aynısı gibiydi. Bu kadar benzerlik nasıl olurdu!.. Kendimi tutmaya çalışsam da içimden “Aysun’un resmi Kel Sefer’in fırınında ne arıyor?” diye soruyor yine kendi kendime bunun cevabını veremiyordum.

Çıldırmamak işten bile değildi. Yoksa Kel Sefer’in fırınında yaşadıklarım bir düş müydü? Ben düş ile gerçeği mi karıştırmıştım? Deliriyor muydum? O gün bu gündür nerede bir simitçi görsem bu hatıra beni alır götürür. Bir süre kendime gelemem…

          Şahin Ertürk-Kütahya

Comments are closed.