“Bu tabaktaki etler bize lâyık!”

“Bu tabaktaki etler bize lâyık!”



Zebid şehrinde yetişen evliyanın büyüklerinden Merzuk Sarifi hazretleri “ümmî” idi. Yani okuyup yazması yoktu… Fakat Allahü teâlânın inayetiyle çok ilim sahibiydi…

Sultan, bu zatı severdi.

Bir gün haber gönderdi…

Ve ziyafete davet etti.

Maksadı, onun hâlini iyice anlamak, imtihan etmekti.

“Bu zâtın keramet sahibi olduğu söyleniyor, bakalım aslı var mı?” diyordu.

Bir “sığır” alıp kesti.

Bir de “at” kesti.

Ayrı ayrı pişirttirdi.

Ve ayrı ayrı tabaklara koydurdu. Sonra Merzuk Sarifi hazretlerini sofraya davet ettiler.

Mübârek zât, birkaç talebesiyle gelip sofraya oturdular.

Sultanın adamları da oturdu.

Merzuk Sarifi şöyle bir baktı.

İçinde “sığır eti” olanları alıp, kendine ve talebelerine dağıttı.

İçinde “at eti” bulunan tabakları da Sultanın ve adamlarının önlerine koydu. Sultan, dikkatle takip onu ediyordu. “Sığır etlerini” kendi talebelerine, “at etlerini” ise onlara dağıttığını gördü.

Çok şaşırdı tabii.

Yine de kendisine;

“Bunların hepsi ettir. Niçin böyle ayırıyorsunuz?” diye sordu.

Merzuk Sarifi hazretleri;

“Bu tabaktaki etler biz fakirlere, diğer tabaklardaki etler de size ve adamlarınıza lâyıktır” buyurdu.

Sultan bunu duydu.

Büyüklüğünü anladı…

Hatta, “evliyâ” olduğunda zerre kadar bir şüphesi kalmadı.