Bu unvanı babasından almıştı

Bu unvanı babasından almıştı



“Ondan önce de aynı dükkânda ayakkabı tamirciliği yapan babası herkese para bozdurur ve borç verirdi…”
 

 

Adı Ahmet’ti ama ismini hatırlamayanlar veya kendisini tanımayıp şöhretini duyanlar adını uzatır ve “Para Bozduran Adam” derlerdi. Küçük şehirde en çok para bozduran adam oydu çünkü. Bozuk para, esnafa her zaman lâzım olur. Bu yüzden bazı dükkân sahipleri, “Ne olur, ne olmaz, lâzım olur” diyerek kasalarında varsa bile para bozdurmazlar, “Bozuk para yok!” derlerdi. Fakat böyle davranmalarına rağmen çoğu zaman bozuk para sıkıntısı çeker, onlar dahi ‘Para Bozduran Adam’a giderlerdi. Beş kuruşluklar, on kuruşluklar, yirmi kuruşluklar. Delik kuruşlar, kâğıt paralar, banknotlar, enva-i çeşit para…

Ahmet, bu kadar insana para bozdurduğu hâlde hiç sıkıntı çekmez, çekmecesinde, kutusunda veya cebinde mutlaka bozuk veya kâğıt para bulunurdu. Nasıl olur, nereden gelir bilinmezdi ama olurdu işte!

Dükkânında tek kalem ürün vardı, torba satıyordu. Çeşit çeşit torba bir de naylon. Bunlar şehre inen köylülerin hasat mevsimlerinde ihtiyaç duydukları en acil nesnelerdi. Aslında en büyük özelliği para bozdurmak değildi. Bir de borç para verirdi Ahmet. İhtiyacı olan gelir ve ondan borç isterdi. Bugüne kadar kimseye “Hayır, param yok” dediği duyulmamıştı. Bazen verdiği parayı unutur, alan getirirse, “Allah Allah ne zaman almıştın ki, unutmuşum!” derdi…

Kendisi ise borç almazdı kimseden, daha doğrusu alma ihtiyacı hissetmezdi. Zira cebinde ve kasasında para eksik olmazdı. Allah’ın bahşettiği berekete ancak şükredilir.

Ahmet “Para Bozduran Adam” unvanını aslında babasından devralmıştı. Çünkü ondan önce de aynı dükkânda ayakkabı tamirciliği yapan babası Hacı Nasreddin de herkese para bozdurur ve borç nakit verirdi. Namı, küçük şehrin köylerine kadar ulaşmış, şehre eşeğiyle odun getiren köylüye arkadaşı, “Şayet para bozdurmak istersen veya para ihtiyacın olursa Hacı Nasreddin diye biri var, ona git, seni geri çevirmez. Garip gurebaya, fakir fukaraya yardım eder” derdi. Hakikaten kimseyi geri çevirdiği görülmemişti Hacı’nın. Bazen para bozdurmakla yetinmez, para ihtiyacı olanlara istedikleri kadar borç verir, bu parayı geri isteyemezdi. Hicap duyardı verdiği parayı talep etmekten. Bunun farkında olan dürüst esnafın ve müşterilerinin çoğu borçlarına sadık olur, kul hakkı yemez ve gelir borçlarını eda eder, yani öderdi. Ama kimisi de paranın üstüne yatar, bir daha da hiç dükkâna uğramazdı… Hacı Nasreddin bu haksızlığı hatırlasa da umursamaz ve iyilik yapmaktan asla geri durmazdı. DEVAMI YARIN