Bugün mübarek Şa’bân ayı başladı

Takvîmlere göre bugün, Şa’bân ayı başladı. Bu ay, Ramazân-ı şerîf’e hâzırlık ayıdır. Dünkü makâlemizde, Peygamber Efendimizin, Receb ayı gelince: “Allah’ım, bize Receb ve Şa’bân’ı mübârek eyle ve bizi Ramazân’a eriştir” diye duâ ettiğini belirtmiştik.
Eğer, iyi düşünebilsek, üç aylar ve bu aylardaki mübârek gece ve günler, nefis ve şeytânların tuzaklarına düşmüş ve her iki dünyâsını zindâna çevirecek günâh, isyân ve gaflet bataklığında boğulmakla karşı karşıya kalmış insanların kurtuluşları için uzatılan şefkatli birer el ve can simidi gibidirler.
Ya’nî mübârek ay, gece ve günler; günâhkâr ve yaratılış gâyelerini unutan insanlara, kerem ve ihsân sâhibi yüce Allah tarafından tanınan ve eğer iyi değerlendirilebilirse, çok büyük kazançlara vesîle olan fırsatlardır.
Yine dünkü makâlemizde, “Sahîh-i Buhârî”den Âişe vâlidemizin, “Resûlullah’ın, hiçbir ayda, Şa’bân ayından daha çok oruç tuttuğunu görmedim. Bazen Şa’bânın tamâmını oruçla geçirirdi” şeklindeki rivâyetini nakletmiştik. Bugün, bu konuda bir hadîs-i şerîf daha zikredelim:
“Ramazândan sonra en fazîletli oruç, Şa’bân ayında tutulan oruçtur.” [Tirmizî]
Orucun sevâbı, diğer ibâdetlere göre daha fazladır. Hadîs-i kudsîde, “Her iyiliğe, on mislinden 700 misline kadar sevâp verilir. Fakat oruç bana mahsûstur, onun mükâfâtını ben veririm” buyuruldu. Her iyiliğin sevâbını, Allahü teâlâ verdiği hâlde, orucun sevâbı için, “Ben veririm” buyurmasının hikmeti vardır. Yeryüzünün tamâmı, Allahü teâlânın mülkü olduğu hâlde, Kâbe’ye “Beytullah” ya’nî “Allahın evi” denmesi ona şeref vermek içindir. Cenâb-ı Hak, “Oruç bana mahsûstur” demekle de ona özel bir şeref vermiştir. Oruç tutana verilecek sevâbın muayyen bir ölçüsü yoktur. Oruçlunun durumuna, ihtiyâcına göre, çok sevâp verilecektir.
Oruç, yalnız aç ve susuz kalmak değildir. Bir hayvânı veya inanmayan bir kimseyi bir odaya hapsedip aç, susuz bırakmakla oruç tutturulmuş olmaz. Orucun; sabır, şükür, nefis terbiyesi gibi diğer birtakım ibâdetlerle de irtibâtı vardır. Onun için Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyuruyor ki: “Her şeyin bir kapısı vardır. İbâdetlerin kapısı ise oruçtur.” [İbn-i Mübârek]
Sinir sistemimizin vücuttaki yeri çok mühimdir. Sinirlerin bozulması nisbetinde, hayâtımız, az veya çok tehlike içindedir. Dil sinirleri felç olan konuşamaz. Bacaktaki sinirleri felç olan yürüyemez. Sinirleri bozuk kimse, huzûrsuz olur, sabredemez. Kavgaların, cinâyetlerin çoğu sinirli olmaktan, sabırsızlıktan ileri gelmektedir. Hadîs-i şerîfte, “Oruç sabrın, sabır da îmânın yarısıdır” buyuruldu. (Ebû Nuaym)
Böylece orucun îmândan olduğu anlaşılmaktadır. İmânlı olan da, îmânının kuvvetine göre günâh ve suç işlemez. Sinirine hâkim olur. Oruç tutarak aç kalanın arzûları kırıldığı için, sabretmesi kolay olur.
Sağlığı yerinde olan, Şa’bân ayının çoğunu, hattâ tamâmını oruçlu geçirebilir. Bünyesi zayıf olanın ise, Şa’bânın 15’inden sonra oruç tutmayıp, farz olan Ramazân-ı şerîf orucuna hâzırlanması iyi olur.
Müslümânlar, târih boyunca Şa’bân ayını, gafletten uzak olarak, günâhlardan sakınarak ve geçmişte işlemiş oldukları günâhlara da tevbe ve istiğfâr ederek, Ramazân ayını karşılamak için fırsat ve ganîmet bilirlerdi. Şa’bân ayı, Receb ile Ramazân’ı birleştiren bir köprü gibidir. Mü’minler, yarınki güne çıkıp çıkamayacaklarını bilemediklerinden, geçen günlerden ibret alırlar, bugünkü günü ganîmet bilirler, sıhhat ve âfiyet içerisinde hayırlı günlere kavuşmak için Cenâb-ı Hakk’a tazarru’ ve niyâz ederlerdi.
Bu mübârek aylarda, gece ve günlerde içimizi ve dışımızı bilen Rabbimize karşı, nefsimizi muhâsebeye çekmeli, O’nun bizim dünyâ ve âhıret hayâtımızı Cennet’e çevirmek için gönderdiği mukaddes dîni İslâma tâm teslîm olup olmadığımızı gözden geçirmeli, hiç vakit geçirmeden İslâmın rahmet, bereket, mağfiret, fazîlet ve hayât bahşeden çeşmesinden kana kana nasip almak için bu ayları, geceleri ve günleri başlangıç yapmalıyız, birer ganîmet bilmeliyiz.

Comments are closed.