Bugün sana sevap yoktur!..

İbâdet, Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için yapılır. Başkasının muhabbetine, sevgisine, ihsânına kavuşmak için yapılan ibâdet, ona tapınmak olur. Allahü teâlâya ihlâs ile ibâdet etmemiz emrolundu. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın birliğine îmân edenden, namazı ve zekâtı ihlâs ile yapandan Allahü teâlâ râzı olur.)
(Başkalarına gösteriş için namazını güzel kılan, yalnız olduğu zaman böyle kılmayan, Allahü teâlâyı tahkîr etmiş olur.)
(Dünyada riyâ ile ibâdet edene, kıyâmet günü, “Ey kötü insan! Bugün sana sevap yoktur. Dünyada kimler için ibâdet ettin ise, sevaplarını onlardan iste” denir.)
Abdullah-ı Ensârî hazretleri; “Yaptığın ibâdetleri beğenmemelisin. Yaptığın o ibâdet, sana hoş gelmemeli, bir lezzet aramamalısın. Yapılan ibâdetleri beğenmek, şirk olur. Yalnız Allahü teâlânın emri olduğu için, buyurulduğu gibi, yani ilmihâl kitaplarında bildirdiği gibi işlemeli. Yaptığın ibâdetlerini Hak teâlâya ısmarla ve kendi beğenmeni şeytanın yüzüne çarp” buyurmuştur.
İbâdetlerin sahih olması için, Allahü teâlânın rızâsı için yapmaya niyet etmek lâzımdır. Niyet, kalp ile olur. Yalnız söylemekle niyet edilmiş olmaz. Kalp ile birlikte olmak şartı ile söyleyerek niyet etmek câiz olur denildi. Kalp ile niyet, söz ile niyete benzemezse, kalpteki niyete bakılır.
Yûsuf bin Esbât hazretleri; “Ben Allahü teâlâdan şu üç meziyete sahip olmayı istiyorum: 1-Vefât ederken hiç param olmasın, 2-Vefât ederken hiç borcum olmasın ve 3-Vefât ederken kemiklerimde et kalmasın” buyururdu. Ölüm hâlinde iken, kendisini ziyarete gelen hazret-i Huzeyfe-i Mer’aşî, onu çok fazla ızdırap içinde gözyaşı döküp inliyor gördü.
-Allahü teâlâya kavuşacaksın. Şimdi ağlayıp inlemek zamanı mıdır? Niçin kendini üzüyorsun? dedi. Bunu duyunca;
-Ne yapayım. Vallahi ben bu zamana kadar yaptığım ibâdetleri, tam bir ihlâsla yapabildiğimi zannetmiyor, ibâdetlerimin kabul olup olmadığını da bilemiyorum. Acaba hâlim ne olur? Ona ağlıyorum buyurdu. Hazret-i Huzeyfe, Yûsuf bin Esbât hazretlerinin bu sözlerini işitince;
-Şu sâlih zâta bakın ki amelindeki ihlâsından korkuyor. O böyle söylerse bizim hâlimiz nasıl olur? diyerek istiğfâr etti. Vefâtı arzu ettiği gibi oldu. Zayıfladığından derisi kemiğine yapışmış gibiydi.
Netice olarak ibâdetleri, vaktinde, şartlarına uygun olarak ve ihlâs ile yapmalıdır. Hadis-i şerîfte buyurulduğu gibi:
(Allahü teâlâ buyuruyor ki: Benim şerikim, ortağım yoktur. Başkasını bana şerîk eden, sevaplarını ondan istesin. İbâdetlerinizi ihlâs ile yapınız! Allahü teâlâ, ihlâs ile yapılan işleri kabul eder.)

Comments are closed.