Bunlar seni yalanladılar!

Bedir savaşından esîrlerle birlikte geri dönüldü. Resûl-i ekrem eshâbına; “Esîrler hakkında ne dersiniz?” diye sordu.
Hazreti Ebû Bekr;
“Yâ Resûlallah, bunlar senin kavmindir ve ehlindir. Bunlar hakkında temkinli davranalım. Ümîd ederim ki, Allahü teâlâ onlara tövbe nasîb eder. Onlardan fidye al. Bize de küffâr üzerine kuvvet olur” diye arz etti.
Hazret-i Ömer ise;
“Yâ Resûlallah! Bunlar seni tekzîb ettiler, yalanladılar. Seni hicret etmeye mecbur ettiler. Bunların boyunlarını vuralım. Alî’ye emret, kardeşi Ukayl’ın boynunu vursun. Hamza’ya emret, kardeşi Abbâs’ın boynunu vursun. Bana emret, falan kimsenin boynunu vurayım. Çünkü, bunlar kâfirlerin reîsleridir” dedi.
İbni Ebî Revâha da;
“Yâ Resûlallah! Odunu çok bir dere bulalım. Bunların tamâmını o dereye koyup, sonra bir ateş yakalım. Ateşte yansınlar” dedi.
Resûlullah sükût etti.
Cevap vermedi.
Hânesine gitti.
Sonra dışarı çıkıp;
“Hak Sübhânehü ve teâlâ bâzı kişilerin kalbini yumuşak kılar. Hattâ yağdan dahî yumuşak olur. Bâzı kişilerin kalbini katı eyler. Hattâ taştan da katı olur” buyurdu.
Ve devam edip;
“Yâ Ebâ Bekr, sen İbrâhîm aleyhisselâma benzersin ki, Onun hakkında Allahü teâlâ, İbrâhîm sûresi 36’ncı âyet-i kerîmesinde meâlen; “Bana tâbi olan, benim dînimdendir. Karşı gelen için, yâ Rabbî sen gafûrurrahîmsin!” buyurdu. (Devamı yarın)