Bunlardan ibret almayan, nelerden alır!

Allahü teâlânın mahlûklarındaki güzel sanatları, faydaları düşünmek, Ona inanmaya ve Onu sevmeye sebep olur. Onun vâdettiği sevâpları düşünmek, ibâdet yapmaya sebep olur. Onun haber verdiği azâbları düşünmek, Ondan korkmaya, kimseye kötülük yapmamaya sebep olur. Onun ni’metlerine, ihsânlarına karşılık, nefsine uyarak günâh işlediğini, gaflet içinde yaşadığını düşünmek, Allahü teâlâdan hayâ etmeye, utanmaya sebep olur. Allahü teâlâ, yerlerde ve göklerde bulunan mahlûkları düşünerek ibret alanları sever. İmâm-ı Rabbânî hazretleri;
“Nasîhatların başı şudur ki, islâmiyyetin sâhibine uymak lâzımdır. Resûlullaha uymıyanlar, âhırette azâbtan kurtulamaz. Bundan sonra, dünyânın süslerine düşkün olmamak, varlığına ve yokluğuna aldırış etmemek lâzımdır. Çünkü Allahü teâlâ dünyâyı sevmez, ona kıymet vermez. Bunun için, kulun dünyâlığı olmaktansa, olmaması dahâ iyidir. Dünyânın kimseye fayda vermediğini ve elden çabuk çıktığını herkes bilmekte, hattâ görmektedir. Dünyânın malına, mevkisine düşkün olanların, bunlara kavuşmak için uğraşıp da, ânsızın hepsini bırakıp gidenlerin hâlini görerek ibret alınız!” buyurmaktadır.
Birgün İbrâhîm bin Edhem hazretlerine bazı kimseler gelerek;
-Efendim; Allahü teâlâ, (Ey kullarım! Benden isteyiniz! Kabûl ederim, veririm) buyuruyor. Hâlbuki biz istiyoruz, vermiyor? deyince, İbrâhîm bin Edhem hazretleri cevaben;
-Allahü teâlâyı çağırırsınız, Ona itâ’at etmezsiniz. Peygamberini tanırsınız, Ona uymazsınız. Kur’ân-ıkerîmi okursunuz, gösterdiği yolda gitmezsiniz. Cenâb-ı Hakkın ni’metlerinden faydalanırsınız, Ona şükretmezsiniz. Cennetin, ibâdet edenler için olduğunu bilirsiniz, hâzırlıkta bulunmazsınız. Cehennemi, âsîler için yarattığını bilirsiniz, Ondan sakınmazsınız. Babalarınızın, dedelerinizin ne olduklarını görür, ibret almazsınız. Ayıbınıza bakmayıp, başkalarının ayıplarını araştırırsınız. Böyle olan kimseler, üzerlerine taş yağmadığına, yere batmadıklarına, gökten ateş yağmadığına şükretsin! Dahâ ne isterler? Duâlarının, isteklerinin netîcesi, yalnız bu olursa, yetmez mi? buyurur.

SENİ GÖRDÜĞÜME SEVİNDİM
Behlül-i Dânâ hazretleri bir gün Abbasi halîfelerinden Hârûn Reşîd hazretleri ile karşılaşır. Halîfe, kendisine;
-Seni gördüğüme çok sevindim. Çünkü uzun zamandır seninle konuşmayı arzu ediyordum der. Hazret-i Behlül güler ve;
-Benim böyle bir arzum yoktu cevâbını verir. Buna rağmen halife Hârûn Reşîd hazretleri, kendisinden nasîhat isteyince, Behlül-i Dânâ hazretleri;
-Ne nasîhatı istiyorsun? Şu sarayına bak, bir de kabirlere bak! Bunlardan ibret almayan, nasîhat almayan nelerden alır! Hâlin ne olacak, ey müminlerin emîri! Yarın cenâb-ı Hakkın huzûruna çıkacaksın. Büyük küçük yaptığın her şeyden suâl olunacaksın. Bunlara nasıl cevap vereceksin iyi düşün! Bu hesap zamânında aç ve susuz olacaksın, çıplak bulunacaksın. Orada bulunanlar sana bakıp gülecekler. Perişan hâlin orada meydana çıkacak, başka nasîhatı ne yapacaksın? buyurur.

İBÂDETİN TADINI DUYMAZ
Adâleti ile meşhûr olan Hârûn Reşîd hazretleri de, Behlül-i Dânâ hazretlerinin bu nasîhatlarından çok zevk alır ve çok istifâde ettiğini söyler.
Ahmet bin Zerîn hazretleri, lüzum olmadan bir tarafa bakmazdı. Kendisine bunun sebebi sorulunce;
“Allahü teâlâ, gözleri, dünyâdaki intizâma, her şeydeki inceliklere ve Onun kudret ve azametine ibret ile bakmak için yarattı. İbret almadan, istifâde etmeden bakmak hatâdır” cevabını vermiştir.
Zünnûn-i Mısrî hazretleri buyuruyor ki:
“Kalbin kararmasının dört alâmeti vardır:
1-İbâdetin tadını duymaz.
2-Allah korkusu, hâtırına gelmez.
3-Gördüklerinden ibret almaz.
4-Okuduklarını, öğrendiklerini anlamaz, kavrıyamaz.”
Netice olarak, âleme ibret nazarı ile bakmak, elli dört farzdan birisidir. Dolayısı ile insan, gördüklerinden, yaşadıklarından, yaptıklarından ibret almalı, bunlara ibret nazarı ile bakmalı, âhıret için kendisine dersler çıkarmalı ve mahşer günü hesaba çekilmeden önce, kendini danyâda hesaba çekmelidir.

Comments are closed.