Bunları ezberle, lâzım olur

Sabahları müftülüğe umumiyetle ayrı ayrı gidiyorduk. Bazen de Karaköy İskelesinde karşılaşır, birlikte giderdik müftülüğe.
Ama akşamları, her zaman birlikte dönerdik Fâtih’e. Vapurda hiç boş durmaz, “Câliyet-ül ekdâr” salevât-ı şerîfe kitabını okurdu.
Ama her gün okurdu.
Ben merak ederdim.
Bir gün sebebini sorunca “Bunu her gün okumasam, şimdiye kadar çoktan deli olmuştum” buyurdu.
“Câliyet-ül Ekdâr” isminin mânâsını sordum. “Kederleri giderici” demekmiş. Bunu okuyan, ferahlarmış.
O da iki oğlunu kaybetmişti.
Ve bunlara çok üzülüyordu.
Meğer bunun için okuyormuş mübârek. Okuması bitince, bana bazı beyitler söyler ve;
“Bunları yaz” derdi.
Ben de yazardım.
Bir gün yine yazdırıp;
“Bunları ezberle, dost meclislerinde lâzım olur” buyurdu.
Gerçekten de bazen yeri geliyor, onlardan okuyorum ve “Ben bunları Ahmet Mekkî Efendi’den öğrendim, bana böyle böyle demişti” diyorum. Dinleyenler memnun oluyorlar.
Bir gün de şunu yazdırdı.
Küllü ilmin leyse fil kırtâsı dâ’.
Küllü sırrın câvezel isneyni şâ’.
Bakın, bunu bana yazdıralı neredeyse elli seneye yaklaştı, hâlâ unutmamışım. Mekkî Efendi hazretlerinin himmeti, bereketi.
Beytin mânâsı:
Her ilim, her bilgi, kâğıda yazılmazsa zâyi olur, unutulur. Her sır da iki kişiye söylenirse, şâyi olur, yayılır.

Comments are closed.