Bütün dünyaya hâkim olan dört kişi kimlerdir?

Târih boyunca, bütün dünyâya hâkim olan dört kimse vardır, bunlardan ikisi mü’min, diğer ikisi de kâfirdir…
Bu konudaki bir hadîs-i şerîf meâli şöyledir: “İsmini duyduğunuz kimselerden dört kişi, yeryüzüne mâlik oldu. Bunların ikisi mü’min, ikisi de kâfirdi. Mü’min olan iki kişi, Zü’l-Karneyn ile Süleymân (aleyhimes-selâm) idi. Kâfir olan ikisi de, Nemrut ile Buhtun-Nasar idi. Beşinci olarak, yeryüzüne, benim evlâdımdan biri [ya’nî Mehdî de] mâlik olacaktır.” [Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî]
Mütevâtir haberlerle sâbit olduğu üzere, Kıyâmetin kopmasına yakın, Hazret-i Îsâ ile Hazret-i Mehdî yeryüzüne gelince, Yahûdîlik veya Hristiyânlık değil, İslâmiyet bütün arza hâkim olacak ve bâtıl dinlerin hepsi ortadan kaldırılacaktır…

ÜÇ “İSKENDER” VARDIR
Şimdi birazcık, yukarıdaki hadîste zikredilen “(İskender-i) Zül-karneyn”den bahsedelim: Üç “İskender” vardır. Bazı târîhçiler, hattâ ba’zı tefsîr âlimleri, bu üç İskender’i birbiriyle karıştırmaktadırlar: 
1- Târih i’tibâriyle en önce gelen, Kur’ân-ı kerîmde “Zül-karneyn” adı ile bildirilen, “(İskender-i) Zül-Karneyn” olup mübârek bir zâttır. [Doğuya ve batıya gittiği için kendisine “Zül-Karneyn” denilmiştir.] Bu İskender, inşâallah yarınki makâlemizde kendilerinden bahsedeceğimiz Yemen’de yaşamış olan “Münzir İskender” ile Aristo’nun talebesi olan “Makedonyalı İskender”den daha önce yaşamıştır.
Kur’ân-ı kerîmde, “Kehf” sûresinin 83-98. âyet-i kerîmelerinde “Zülkarneyn” aleyhisselâmla ilgili haberler verilmektedir. Hazret-i Nûh (aleyhisselâm)’ın oğlu Yâfes’in soyundan olup “Peygamber” veyâ “Evliyâ”dandır. Peygamber olup olmadığı açıkça bildirilmemiştir. Hazret-i İbrâhîm ile görüşüp duâsını aldı. Hızır (aleyhisselâm), bunun teyzesinin oğlu ve kumandânlarından idi. Avrupa ve Asya kıt’alarının bir kısmına mâlik oldu. Asya’nın kuzey doğusundaki mü’min Türklerin ricâsı üzerine “Ye’cûc ve Me’cûc” kavminden korunmak için büyük bir duvar yaptı. [Bu sed, iki dağ arasında, taş ve demirden yapılmış olup altı kilometre uzunluğunda, yirmibeş metre genişlikte ve yüz metre yükseklikte idi. Bugün bilinen Çin seddi başkadır. Ye’cûc ve Me’cûc sed arkasında kaldı. Sedden dışarı kalanlar, Türklerdir.]

PİŞMAN OLUP TÖVBE ETTİLER
Allahü teâlâ, sâlih bir zât olan Zülkarneyn (aleyhisselâm)ı, yeryüzündeki insanlara emir ve yasaklarını tebliğ ile vazîfelendirdi. Emrine bulutları ve başka vâsıtaları verdi. Ona ilim ve kudret, insanlar üzerine tasarruf hâkimiyeti verdi. Ayrıca beyâz ve siyâh olmak üzere iki sancak ihsân etti. Zifirî karanlık olan gecede beyâz sancağı açınca, ortalık aydınlığa gark olurdu. Gündüz harp ederken düşmân askerinin karanlıkta kalmasını arzû ederse siyâh sancağını açar, düşmân tarafı zifirî karanlık, kendi tarafı aydınlık olur, böylece düşmâna kısa zamanda gâlip gelirdi. Her sefere çıkışında önü aydınlık, arkası karanlık olurdu. Çok geçmeden memleketi genişledi ve devleti güçlendi. Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bütün dünyâya yaymaya azmetti. Teyzesinin oğlu Hızır aleyhisselâmı kendisine vezîr ve ordusuna kumandân ta’yîn etti.
Allahü teâlânın emriyle, mü’minlerden meydâna gelen ordusuyla, ilk önce batıya yürüdü. Vardığı yerlerde kâfirleri hak dîne da’vet etti. İnsanlara iyilik ve ihsânlarda bulundu. İnanmayanlarla harp etti. Batıda meskûn (yerleşilmiş) yerlerin sonuna vardı. Artık karalar bitmiş, denizler başlamıştı. Oraya vardığı sırada orada bir kavim buldu. Bu kavim kâfir olup vahşî hayvân derisinden elbise giyerler, denizin dışarı attığı balık cinsinden şeyleri yiyerek geçinirlerdi. Zülkarneyn aleyhisselâm bu kavmi, güzel muâmelede bulunarak hak dîne da’vet etti. Bu kavimden bir kısmı îmânla şereflendi, bir kısmı ise îmân etmekten yüz çevirdi. Zülkarneyn (aleyhisselâm) inanmayanların üzerine yürüdü ve onları karanlıkta bıraktı. Onlar karanlıkta ne yapacaklarını bilemediler. Sonunda pişmân olup tövbe ettiler ve Allahü teâlânın varlığına, birliğine inandılar. [İnşâallah yarın da bu konuya devâm edelim.]