Büyük âlim Şakîk-i Belhî’nin bazı nasîhatleri

Dünkü makâlemizde, bir nebze Şakîk-i Belhî’den bahsedip Abbâsî Halîfesine olan bir nasîhatinin de son kısmını aktarmıştık. Şimdi Şakîk-i Belhî’nin Bağdâd’da Halîfe’yle arasında geçen o uzun konuşmanın tamâmını burada zikredelim.
Halîfe Hârûn Reşîd, ona: “bana nasîhat ver” deyince, şöyle buyurdu:
“İyi dinle. Allahü teâlâ, seni, Hazret-i Ebû Bekr–i Sıddîk’ın makâmına oturttu, senden sıdk isteyecek. Hazret-i Ömerü’l-Fârûk’un yerine oturttu, ondan istediği gibi senden de hakla bâtılı ayırmanı soracak. Hazret-i Osmân-ı Zinnûreyn’in yerine oturttu; onda olduğu gibi, sende de hayâ ve kerem arayacak. Hazret-i Ali Murtezâ’nın yerine oturttu, ondaki gibi sana da ilim ve adâletten soracak.”
Hârûn Reşîd; “biraz daha nasîhat et” dedi. Buyurdu ki: “Allahü teâlânın, Cehennemi vardır. Seni kapıcı yaptı ve sana üç şey verdi: Mal, kılıç ve kamçı. Allahü teâlâ, insanları bu üç şeyle Cehennemden uzaklaştırmanı istiyor. Bir muhtâç gelirse, ondan malı esirgeme. Allah’ın emrini dinlemeyeni bu kamçı ile yola getir. Adam öldürene bu kılıçla kısâs yap. Bunları yapmazsan, Cehennem’e gidenlerin öncüsü sen olursun.”
Hârûn Reşîd, “biraz daha nasîhat et” deyince: “Sen pınarsın, vâlilerin de akarsular. Pınar berrâk olursa, derelerin bulanıklığı zarar vermez. Pınar bulanık olursa, derelerin berrâk olması beklenemez.” 
“Biraz daha söyle” deyince: Dünkü makâlemizde uzunca bahsettiğimiz nasîhati yaptı. Bunun üzerine Hârûn Reşîd çok ağladı…
***
Şakîk-i Belhî’nin nasîhatleri çok kıymetlidir. Buyurmuştur ki:
“Binden fazla üstâda talebelik yaptım. Kırk deve yükü kitap okudum. Allahü teâlânın rızâsına kavuşmayı dört şeyde gördüm. Bunlar; rızk için emîn olup rızıktan endişe etmemek; her işte ihlâslı olmak; şeytânın düşmân olduğunu bilip ona uymamak (Allahü teâlânın emirlerini yapıp, harâmlarından sakınmak); ölümü yakın bilip, hâzırlıklı olmak.”
“Bir kimsenin yanında mübârek bir zâtın iyilik ve güzel hâlleri anlatılır da, o kimse bundan zevk duymaz ve o mübârek zâta karşı kalbinde muhabbet hâsıl olmazsa, bilsin ki, kendisi kötü kimsedir.”
Yine buyurdu ki:
“Ölüme her ân hâzır olmalıdır. Çünkü gelince, geri gitmez.”
“Musîbete sabretmeyip feryâd eden, eline silâh almış, Allahü teâlâ ile harp ediyor (isyân ediyor) demektir.”
“İnsanı tanımak istersen, Rabbinin sözüne mi, yoksa insanların verdiği söze mi daha çok güvendiğine dikkat et.”
“Tâatin aslı, korku, ümîd ve muhabbettir. Korkunun alâmeti, harâmları terk etmek; ümîdin alâmeti devâmlı tâat etmek; muhabbetin alâmeti de, her an şevk ve inâbet (tövbe edip, Allahü teâlâya bağlanmak) üzere olmaktır.”
“Birisine bir şey vermeyi, sana bir şey vermesinden çok seviyorsan dünyâyı değil, Âhireti seviyorsun demektir.”
“Bir memlekette âlimler tamahkâr ve dünyâ malı toplamaya hevesli olurlarsa, bilmiyorum, câhillerin uyacağı kimse kalır mı? Bir sürünün çobanı kurt olursa, koyunları kim koruyacak?”