BÜYÜK MUTASAVVIF Hüsameddin Bursavî

Hüsameddin Bursavî hazretleri Bursa evliyasındandır. Zahirî ilimleri Ahizade Abdülhalim Efendiden öğrendi, tasavvuf terbiyesini de Şeyh Muhammed Efendiden aldı. 1042 (m. 1632)’de vefat etti.
“Nüshetü’t-Tasavvuf” isiminde bir eseri vardır. Bu kitabında şöyle buyuruyor:
Evliyâlığa kavuşturan yol tasavvuftur. Tasavvuf yolunda ilerleyebilmek için, Allahtan başka her şeyin sevgisini kalpten çıkarmak lâzımdır. Allahü teâlânın ihsânı ile, kalb hiçbir şeyi görmez olursa, (Fena) denilen şey hâsıl olur. (Seyr-i ilallah) tamam olur. Bundan sonra, (Seyr-i fillah) denilen yolculuk başlar. Böylece, (Bekâ) denilen şey hâsıl olur ki, aranılan da budur. İslâm dîninin hakîkati buradadır. Buna kavuşan zata (Velî) denir ki, Allahü teâlânın râzı olduğu, sevdiği kimse demektir. Burada (Nefs-i emmâre) mutmainne olur. Nefis, küfürden kurtulup, Allahü teâlânın kaza ve kaderinden râzı olur. Allahü teâlâ da, ondan râzı olur. Kendini anlar. Büyüklük, kendini beğenmek hastalığından kurtulur. Tasavvuf büyüklerinden çoğu nefis itmînâna kavuşunca da, Allahü teâlâya âsî olmaktan kurtulamaz demişlerdir. Resûlullah bir gazâsından dönüşte, (Küçük cihâddan döndük. Büyük cihâda başlıyoruz) buyurdu. Bu büyük cihâd, nefs-i emmâre ile cihâddır demişlerdir. Bu hususta İmam-ı Rabbânî hazretleri buyurdu ki:
Nefis itmînâna kavuşunca, hiç isyânı, kötülüğü kalmaz diyorum. Nefis de, her şeyi unutmuş olan kalp gibi, Allahtan başka hiçbir şey görmez. Mevki, rütbe, mal, hattâ bunların vereceği tat ve acılıklardan kurtulmuştur. Nefis ezilmiş, yok gibi olmuştur. Allah için, kendini feda etmiştir. Hadis-i şerifte, (Cihâd-ı ekber) buyurulması, bedeni meydana getiren maddelerin fizik ve kimyâ ve biyolojik isteklerine karşı olan cihâd olsa gerektir. Şehvet, yâni istek kuvvetleri, gazap, yâni ürkmek, çekinmek istekleri, hep maddî isteklerdir. Hayvanlarda nefis yoktur. Fakat bu kötü istekler, onlarda da vardır. Her hayvanda bulunan şehvet, gazap, bir şeye çok düşkün olmak, hep maddelerin hâssalarından ileri gelmektedir. [Bu isteklere (Sevk-ı tabîî) içgüdü denir.] İnsanların bunlarla cihâd etmesi lâzımdır. Nefsin itmînâna kavuşması, insanı bu kötülüklerden kurtarmaz. Bunlarla cihâdın çok faydası vardır. Bedeni de temizlemeye yarar.