BÜYÜK VELÎ Sâbit el-Benânî

Sâbit el-Benânî hazretleri Tâbiînin büyük velîlerindendir. 737 (H.120) senesinde Basra’da vefât etti. Birçok Sahâbîden hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir. Enes bin Mâlik, İbn-i Ömer, İbn-i Zübeyr, Şeddâd (radıyallahü anhüm) bunlardandır. Enes bin Mâlik’in Basra’da bulunduğu zamanlardaki sohbetlerinde çok bulunmuştur.

Kendisi anlatıyor:

Sinirli bir gence, annesi sık sık öğüt verir ve; “Ey oğlum, senin için öyle bir gün vardır ki, sen hep o günü hatırla!” derdi. Oğlunun ölümü yaklaşınca, annesi üzerine kapanıp; “Ey Oğlum, seni bugün için ikaz ediyor, uyarıyordum” dedi. Oğlu; “Anneciğim, benim, magfireti, bağışlaması, affı ve ihsânı bol olan Rabbim vardır. Bugün, o lütuf ve ihsânlarından birinden beni uzak tutmayacağına ümidim tamdır” diye cevap verdi… Allahü teâlâ, o gence merhamet eyledi. Çünkü Allahü teâlâ hakkında zannını iyi yaptı. Yâni O lütuf ve ihsân sâhibidir, bağışlayıcıdır, diye kalben inanmıştı…

Sâbit el-Benânî buyurdu ki:

Mus’ab bin Zübeyr’in duvarının yanında, hayvanların geçmediği bir yerde idim. Mü’minûn sûresinden; “Hâ mîm. Bu kitabın indirilişi, Azîz, Alîm olan Allah’dandır. O, günah bağışlayan, tövbe kabul eden, azâbı şiddetli olan, ihsân sâhibi olan Allah’tandır ki, O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur, dönüş, ancak O’nadır” meâlindeki âyetlerinin olduğu sahifeyi açtım. O anda, yanımda bir kişi peydâ olup göründü. Bana, âyetin “Gâfiri-z-zenbi (günahları bağışlayan)” kısmını okuyunca; “Ey günahları bağışlayan Allah’ım! Günahlarımı bağışla” “Kâbilet-tevbe (tövbeyi kabul eden)” kısmını okuyunca, “Ey tövbeyi kabul eden Allahım! Tövbemi kabul et” “Şedîd-ül-ikâb (azâbı şiddetli olan)” kısmını okuyunca; “Ey azâbı şiddetli olan Allah’ım! Beni azâbından muhâfaza eyle!” de, diye söyledi. Sonra yanımdan kayboldu. Sağıma, soluma baktım göremedim…

Sâbit-i Benânî sâlih zâtlardan birisi için şöyle buyurdu:

Bir gün bu zât, arkadaşlarına; “Rabbimin beni andığı zamanı biliyorum” dedi. Arkadaşları buna hayret ettiler. “Pekâlâ, bu nasıl olur?” dediler. O da; “Ben, Allahü teâlâyı andığım zaman. Çünkü Allahü teâlâ, kul kendisini anınca, O da, kulunu anacağını bildiriyor” dedi.

O sâlih zât, tekrar arkadaşlarına; “Ben duâ ettiğim zaman, Allahü teâlânın duâmı kabûl ettiğini bilirim” dedi. Arkadaşları, buna da hayret edip, nasıl bildiğini sordular. Onlara bunu; “Duâ ederken kalbimde bir korku, vücudumda ürperti, gönlümde bir açılma ve ferahlık olduğu zaman, duâmın kabul edildiğini anlarım” diye açıkladı…