Buyurun efendim, hoş geldiniz

Ahmed bin Harb (rahmetullahi teâlâ aleyh), Nişâbur’da doğdu, 848 senesinde vefat etti…

Bu zatın bir komşusu vardı.

Maalesef ateşe tapardı.

Büyük veli, ona İslâmiyet’i teklif etmek istiyorsa da müsait bir zamanını bekliyordu.

Nihayet bir gece “hırsız” girdi evine.

Ne var ne yok götürdü bütün malını.

Bunu fırsat bilip ziyaretine gitti.

“Uğradığınız musibeti duydum. Çok geçmiş olsun” dedi

Adam çok rahattı:

“Evet, öyle bir şey oldu… Ama mühim değil. Bu gibi şeyler musibet gözükse de aslında nimettir” dedi.

Büyük veli beğendi bu cevabı.

Ve sordu hemen:

“Peki, niçin ateşe tapıyorsun?”

O cevaben;

“Şimdi ona tapıyorum ki yarın yakmasın beni cehennemde” dedi.

Buyurdu ki:

“Sen, yıllarca ona tapıyorsun, ben ise hiç tapmadım. Gel, ikimiz de şu ateşe sokalım elimizi. Bakalım sana iltimas edecek mi?”

Adam çok rahattı.

“Olur, sokalım” dedi.

Önce büyük veli soktu elini ateşe.

Az bekletip sonra çekti.

Allah’ın izniyle eli yanmadı.

Sıra ona gelmişti.

Adam güvenle uzattı elini ateşe.

Uzatmasıyle çekmesi bir oldu.

Sokmak değil yaklaştıramadı bile…

O anda döndü kalbi.

Ve “hidayet nuruyla” aydınlandı yüzü.

Hakikati anlamıştı artık.

Hemen Müslüman oldu…

Comments are closed.