“Buyurunuz efendim! Yeşil Bursa sizi bekliyor…”

“Buyurunuz efendim! Yeşil Bursa sizi bekliyor…”



O gün, iki kişi bir arada sohbet ediyor görülse mutlaka Aziz Kripto’dan bahsediyordu.

 

Beklenen an artık gelmişti. Ağır kapı ardına kadar açıldı. Aziz Kripto mermer eşiği aşınca gözleri kamaştı. Yeşil bir çarşaf gibi önünde uzanan Bursa ovasını hayranlıkla seyretti. Dik sokak tenhaydı. Derinliklerde antik sütunları görünen tiyatro kalıntıları garip, boynu bükük kalmıştı. “Yeniden hayat bulacakları günler yakındır” dedi içinden.

Refakatçilerden biri hürmetle;

– Buyurunuz efendim, Yeşil Bursa sizi bekliyor.

– Haydi bakalım. Bismillah, diyerek yanındaki adamlarıyla birlikte durmadan yürüdü etrafına gülücükler dağıtarak. Yer yer yosun tutmuş kaba taş merdivenlerden indi, dalları yerlere kadar eğilmiş söğüt ağaçlarının altından başlarını eğerek geçtiler. Set üstündeki yeşil bahçenin duvarlarını saran sarı, kırmızı gülleri kokladı. Dar, eğri büğrü sokaklarda karşılaştıkları çocukların başlarını okşadı. Kapı önlerinde güneşlenen kötürüm biçarelerin hâl ve hatırını sordu, dualarını talep etti. Şehrin merkezine doğru ilerlerken meraklı insanlar da çoğalıyordu. Zor duruma düşeceği yerde halkın arasına katılmış adamları imdadına yetişiyor, vaziyeti kurtarıyordu.

Refakatçinin bir adım öne geçerek açtığı yoldan geniş bir çayırlığa geçtiler. Büyükçe bir yeşil çuha örtülmüş gibi çimenlerin üzerinde evlerinden getirdikleri süt, yoğurt, peynir, bulgur gibi binbir çeşit yiyecek, giyecek ve hayvanlarını satan kalabalık, gelenleri görünce hürmetle toparlandı, yol verdi, ilk defa gördükleri bu mübarek zâtı(!) tanımaya çalıştılar.

Kulaktan kulağa anlatılanlar kısa zamanda herkes tarafından duyuldu. Ayaklarına kadar gelen bu fırsatı değerlendirmek isteyen pazar halkı elini öpmek ve duasını almak için izdihama yol açtı.

Tanımayanlar, yeni gelenler bilenleri soru yağmuruna tutuyordu.

– Bu muhterem efendi de kimmiş?

– Nereden gelip, nereye gidermiş?

– Kimin nesi, kimin misafiriymiş?

– Emir Sultan gibi, bu zat da seyyidmiş.

– Mübarek, ulu bir mürşid-i kâmilmiş.

– Vâiz-i Muazzam Seyyid İbrahim Efendi, Mekke-i Mükerremeyi, Medine-i Münevvereyi dolaşıp Yeşil Bursa’mızı şereflendirmek, Padişah-ı şahaneye dua edip, feyiz ve bereketini takdim etmek için gelmiş.

– Cenâb-ı Rabb’ül âleminin ne fedakâr kulları var. Onların yüzü suyu hürmetine ayaktayız.

– Allahü teâlâ eksikliklerini vermesin.

– Âmin… Âmin… Âmin…

– !!!

O gün iki kişi bir arada sohbet ediyor görülse mutlaka Aziz Kripto’dan bahsediyordu. Maksat hasıl olmuş, hedeflerine bir adım daha yaklaşmışlardı. Son durak Ulucâmi-i şerifti. Öğlen namazını burada eda edip, farklı yollardan mekânına dönecekti. İtibarlı, etkili, yetkili ve ulemadan kişilerin geldiği, esnafın ve ahalinin de tercih ettikleri yer olması bakımında bu câmi-i şerifi seçmişlerdi. Ezan okunmasına daha vardı. Önceden ayarlanmış gölgelik bir yere oturuverdiler.

Abdest, namaz için gelenler elini öpüp yanına diz çöküyor, boyun büküyorlardı. “Kendi memleketimizde din adamlarına, bu kadar değer verilmiyor” diye geçirdi içinden. DEVAMI YARIN

Comments are closed.