Can Erzincan yollarında…

Can Erzincan yollarında…



“Bir yandan hasrete bir yandan da vatana hizmet, vatan borcunu ödemek içindi bu yolculuk…”

 

1991 yılının şubat sonuydu. Yine böyle karlı fırtınalı bir havada İstanbul’dan Erzincan’a askerlik için trenle yola koyulmuştum. Bu benim aynı zamanda kendi başıma şehir dışına yaptığım ilk yolculuğumdu. Bir de vatani göreve gitmenin verdiği ayrı bir heyecan ayrı bir tarifi yapılamaz duygu yüreğimizi çepeçevre sarmıştı…

İstanbul Haydarpaşa’dan Ankara’ya ve oradan da Mavi Trenle Erzincan’a gidecektim. Bu yolculuk aslında beni belki bir daha geri dönmemek üzere bütün sevdiklerimden ayrı düşürecek bir yolculuktu. Bu yolculuk aynı zamanda belki de vatani görevimizde bizleri, kul borçlarından başka bütün günahların affedileceği şehadet mertebesine erişmeye götüren bir yolculuktu… Trenin ilk hareket ettiğinde bütün bu duygularla gözlerimin dolup gelmesine engel olamamıştım. Sevdiklerimle olan hatıralarım, yaşadığım acı tatlı günler tek tek bir film karesi gibi geçiyordu gözlerimin önünden.

İlk defa tattığım bir duyguydu bu. Bu tam manasıyla bir gurbet ve hasretlik hissiydi. Annemin, babamın eş dost akraba ve arkadaşlarımın; tüm büyüklerimin “güle güle git, güle güle gel” dualarını almış olarak yola çıkmıştım.

Bunlar benim tesellim olmuştu ama yirmi yaşındaki bir gencin bu kadar uzun yolculuğu tek başına yaşaması ve on sekiz ay sevdiklerinden ayrı kalacak olması hiç de kolay değildi.

Trenin “çuf çuf” seslerine rağmen, çevrenin, manzara gibi ovaların ve dağların gözlerimin önünden kayıp gitmesine rağmen kendimi bu düşüncelerden alıkoyamıyordum…

Neden sonra duygularıma düşüncelerimle gem vurmaya çalıştım. Kendi kendime hayatın gerçeklerine alışmak ve gerçeklere göre yaşamak gerektiğini söyledim. Bu bir vatan borcuydu ve ödemek gerekiyordu. Bu yolculuk da bunun içindi.

Mavi Tren pek sakindi. Yani fazla yolcusu yoktu. Tren yolculuğunu niçin tercih etmiyordu insanlar anlamadım. Aslında ne kadar da rahat bir yolculuktu. Hele de her biri kendi kompartımanlarında sanki yürüyen odacıklarda seyahat eden aileleri gördükçe bu yolculukların keyifli olabileceğini bile düşündüm.

Ama ben şu an yapayalnızdım. Kendi yalnızlığımı giderecek bir kimse de yoktu. Bu da bana ayrı bir kasvet ayrı bir gurbet duygusu veriyordu.

Yanıma aldığım pusulamla kıbleyi tespit ettim. Muşambadan kendime bir seccade hazırlamıştım. Onu serip namazlarımı kılıyordum. Yine böyle bir vakit için hazırlanmıştım. Kapıyı kilitleyip namaza durdum… DEVAMI YARIN