Canımız üzüm ister, kim getirir!

Üftade hazretleri; bir kış gecesi, talebelerine hitaben;
“Evlâtlar! Canımız üzüm ister, kim bulup da getirir?” der.
Talebeler şaşırırlar.
Birbirlerine bakışırlar.
Öyle ya, vakit gecenin bir yarısıdır.
Yerlerde bir metre kar vardır.
Şu anda imkânsızdır.
Ama Aziz Mahmud öyle düşünmez.
“Mademki hocam istedi, elbette bulmalıyız” der.
Fırlar ayağa. “Derhâl bulup getireyim” der.
Hazret-i Üftade; “Peki evlât, git getir” buyurur.
Çekirge’de bir üzüm bağları vardır.
Kar tipi dinlemez, oraya varır.
Asmalar kar altında kalmıştır.
“Bismillah!” der, bir yer açar.
Alttan salkım salkım üzümler çıkar.
Doldurur sepeti düşer yola.
Kar, soğuk, karanlık, vız gelir ona.
Çünkü az sonra dergâha varacaktır. Hocasının duasını alacaktır.
Bu, onun için büyük kazançtır.
Derken “bir çukur” çıkar ününe.
Adımını atar atmaz düşer içine.
“Yâ Rabbî! Hocamın hürmetine beni kurtar” diye yalvarır.
O anda “bir ihtiyar” belirir.
Elini uzatıp yukarı çeker.
Çıkınca göremez onu bir daha.
Sepeti omuzlar, varır dergâha.
“Kardan adam” gibi girer içeri.
Hazret-i Üftade sorar:
“Seni kim çıkardı o çukurdan?”
“Bilmiyorum efendim” der.
Büyük veli;
“O, Hızır’dı” buyurur.
Ve öyle dua eder ki, o Aziz Mahmud, “Aziz Mahmud Hüdayi hazretleri” olur.