Cansız heykeller ilah olamaz!

Mus’ab bin Umeyr (radıyallahü anh) insan güzeli bir gençti.
Mekke’nin en zarif, en narin, en kibar delikanlısıydı.
Tahsilli ve kıvrak zekâlıydı.
Üstün fesahat ve belâgata sahipti.
Zengin bir ailenin çocuğuydu.
Bütün ailenin gözü onun üzerindeydi.
Ama mutsuzdu!
Çok sıkılıyordu.
Boşlukta gibiydi.
? ? ?
Birçok şey mânâsız geliyordu ona.
Mesela şu putlara “tanrı” diye tapmayı kabul edemiyordu bir türlü.
“Hayır! Cansız heykeller asla ilah olamaz” diyordu.
O bunları düşünürken Efendimiz aleyhisselâm gizli gizli İslâm’ı anlatıyordu…
Kenardaki bir evde.
Erkam’ın evinde…
? ? ?
Mus’ab, o sokaktan geçerken bazı gençlerin bir eve girdiklerini gördü.
Kendi de gayriihtiyari süzüldü içeriye.
Ve çöktü bir yere.
Nefes almadan dinledi sohbeti.
Dinledikçe hoşuna gitti.
Kendi kendine “Ne güzel sözler… İşte ben bunu arıyordum” dedi.
? ? ?
Bütün “acaba?”larına cevap bulmuştu.
Şehadeti getirdi.
Ve İslâm’a girdi.
O şimdi daha bir güzeldi…
Zahirî güzelliğine, ‘batınî güzellik’ de eklenmişti.