Cehennemden kurtulmak için

Allahü teâlânın emirlerini yapmamak, kalbin bozukluğundandır. Kalbin bozuk olması, İslâmiyyete tam inanılmamasından ileri gelmektedir. Mü’min olmak için, yalnız Kelime-i şehâdeti söylemek kâfi değildir. Zira kalbinden inanmadığı hâlde, inanmış görünen münâfıklar da bunu söylemektedir. Kalbde îmân bulunduğuna alâmet, İslâmiyyetin emirlerini seve seve yapmak ve yasak ettiklerinden de aynı şekilde uzaklaşmaktır. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:

HUDÛDU AŞMAMALIDIR!..
“Cehennemden kurtulmak isteyen, helâl ve harâmları iyi öğrenmeli, helâl kazanıp, harâmdan kaçınmalıdır. İslâmiyyetin sâhibinin yasak ettiği şeylerden sakınmalı ve İslâmiyyetin hudûdunu aşmamalıdır. Ecel gelince, insanı uyandıracaklar, gözleri kulakları açacaklar. Fakat, o zamân pişmânlık işe yaramayacak, rezîl olmaktan başka, ele bir şey geçmeyecektir. Hepimize ölüm yaklaşıyor. Âhıretin çeşit çeşit azâbları, insanları bekliyor. İnsan öldüğü zamân, kıyâmeti kopmuş demektir. Ölüm uyandırmadan ve iş işten geçmeden önce uyanalım! Allahü teâlânın emirlerini ve yasaklarını öğrenip, şu birkaç günlük ömrümüzü, bunlara uygun geçirelim. Kendimizi âhıretin çeşitli azâblarından kurtaralım! Tahrîm sûresinin 6. âyetinde meâlen;
(Ey îmân edenler, kendinizi ve çoluk çocuğunuzu öyle bir ateşten koruyun ki, onun tutuşturucusu insanlarla taşlardır) buyuruldu.
İmânı, i’tikâdı düzelttikten ve İslâmiyyete uygun ibâdetleri yaptıktan sonra, vakitleri, kalbi temizlemek ile mâmûr etmek lâzımdır. Allahü teâlâyı hâtırlamadan, bir ân geçirmemelidir. Vücût, eller, ayaklar dünyâ işleri ile uğraşırken, kalb hep Allahü teâlâ ile olmalı, Onu hâtırlamakla lezzet duymalıdır.
Kalbin temiz olmasından maksat, Allahü teâlâdan başkasının sevgisini kalbten çıkarmaktır. Kalbin hasta olması, işte bu çeşitli bağlılıklardır. Bu bağlılıklar kesilip atılmadıkça, hakîkî îmân nasîb olmaz. İslâmiyyetin emirlerini ve yasaklarını yerine getirmek kolay ve râhat olmaz.
Yemekleri, keyif için, lezzet için yememeli, Allahü teâlânın emirlerini yerine getirmeye kuvvet bulmak için yemelidir. Eğer önceleri, böyle niyyet edemezseniz, her yemekte, zorla böyle niyyet ediniz. Hakîkî niyyet yapabilmeniz için, Allahü teâlâya yalvarınız! Tasavvuf, az yimek, az içmek değildir. Herkesin helâlden kazanıp, doyuncaya kadar yemesi lâzımdır.
Yeni ve temiz giyinmeli ve giyinirken ibâdet için, namâz için süslenmeye niyyet etmelidir. Bir âyet-i kerîmede meâlen;
(Her namâzı kılarken süslü, temiz, sevilen elbiselerinizi giyiniz!) buyurulmuştur. Elbiseyi herkese gösteriş için giymemelidir ki, günâhtır.
Bütün hareketler, işler, sözler, okumak, dinlemek, hep Allah rızâsı için olmalıdır. Onun dînine uygun olmasına çalışmalıdır. Böyle olunca, insanın her organı ve kalbi, Allahü teâlâya yönelmiş olur, hep Onu zikreder, hâtırlar. Büsbütün gaflet olan uyku, ibâdetleri kuvvetle ve sağlam yapmak niyyeti ile uyunursa, bütün uyku ibâdet olur. Çünkü ibâdet niyyeti ile uyumakdadır.

ÂRİFLERİN KALBLERİ…
İhlâs ile yapılan ibâdet, insânı hakîkî îmâna kavuşturur. Hadîs-i şerîfte;
(Her şeyin menbâı vardır. İhlâsın, takvânın menbâı, kaynağı, Âriflerin kalbleridir) buyuruldu.
Allahü teâlâya yakın olmak, Onun sevgisine kavuşmak için, ihlâs ile İslâmiyyete uymak lâzımdır. İslâmiyyete uymak için, önce Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi îmân etmek, sonra harâmlardan sakınmak ve farz olan ibâdetleri, ihlâs ile yapmaktır…”
Âhırette Cehennemden kurtulmak, yalnız Muhammed aleyhisselâma inanıp, tâbi olanlara mahsûstur. Dünyâda yapılan bütün iyilikler, hayır ve hasenât, ancak Resûlullah efendimizin yolunda bulunmak şartı ile, âhırette işe yarar.
Netice olarak, Cennete girmek ve Cehennemden kurtulmak, ancak îmân edip, İslâmiyete uymakla, emirleri yapıp, yasaklardan sakınmakla olur. Kurtuluş yolu İslâmiyyettir. O hâlde en kıymetli ibâdet, insanlara yapılacak en büyük iyilik, İslâmiyyetin öğrenilmesine, yapılmasına çalışmak ve İslâmiyyetin bir emrini meydâna çıkarmaktır.