Çekilin! Tövbekâr Habîb geliyor!

Habîb-i Acemî isminde biri vardı. Çok zengin idi, tefecilik (faiz) ile uğraşırdı. Borcunu ödeyemeyenlerin neyini bulursa alırdı… Bir gün evinde et pişirirken birisi gelip, “Allah rızâsı için bir sadaka” dedi. Gelen kimse gerçekten ihtiyaç sahibi birisi idi. Kapı yüzüne kapatılınca üzgün, kalbi kırık bir hâlde oradan ayrıldı.
Habîb, bir müddet sonra, ocaktaki çömleği indirince, içindeki etin tamamen kan ve irin hâline geldiğini gördü. Bunun niçin olduğunu hemen anladı.
O güne kadar yaptıklarından pişmanlık duydu ve zamanının büyük velîsi Hasan-ı Basrî hazretlerine talebe olmak niyetiyle yola çıktı. Giderken sokakta oynayan çocuklar, kendisini görünce;
– Çekilin! Çekilin, tefeci Habîb geliyor ayaklarından kalkan toz üzerimize gelir, biz de onun gibi bedbaht oluruz, diyerek kaçmaya başladılar.
Hasan-ı Basrî hazretlerinin evine gidip, huzûrunda tövbe etti. Elini öpüp talebesi oldu. Orada şöyle duâ etti:
“Yâ Rabbî! Ben çok günahkârım. Fakat senin mağfiretin sonsuzdur. Dilediğini yaparsın! Benim derdime ancak sen dermân olursun! Ben ancak sana sığınırım! Yâ Rabbî, boynumu büküp sana teslim oldum! Beni affet!”
Sonra evine gitmek için hocasından müsaade istedi. Yine aynı sokaktan geçecekti. Çocuklar, onun Hasan-ı Basrî hazretlerinin evinden çıktığını görünce;
– Çekilin! Çekilin, üzerimizdeki tozlar tövbekâr Habîb’e bulaşmasın! Bulaşırsa Allahü teâlânın sevgili kulunu üzmüş oluruz, diyorlardı.
Çocukların bu söz ve hâlleri onu çok duygulandırdı ve;
– Yâ Rabbî sana sonsuz şükürler olsun, dedi… Daha sonra, her tarafa tellâllar gönderip;
– Her kimin Habîb’e borcu varsa bunları helâl etti. Aldığı fâizleri de geri verecektir. Alacağı olanlar da gelsin paralarını alsınlar, diye bağırttı.
Servetinin hepsini dağıttı… Günün birinde bir kimse geldi. Hiç malı kalmadığından, üzerindeki gömleği de ona verdi. Daha sonra Fırat Nehri’nin kenarında bir kulübe yapıp orada ibâdetle meşgul oldu. Gündüzleri Hasan-ı Basrî hazretlerinin sohbetine katılır, geceleri ibâdet ederdi…

Evet, bir zamanlar faizci olan bu zat, bu samimi tövbesiyle evliyanın büyüklerinden oldu ve artık ona “Habîb-i Acemî Hazretleri” diyorlardı..