Cennet ehlinin ışığı!..

Hazret-i Ali Hasan ve Hüseyin’e dedi ki: “Resul-i Ekrem bir gün (Ömer, Cennet ehlinin ışığı ve İslam’ın nurudur) buyurdu.”
Hazret-i Ömer (radıyallahü teâlâ anh), Hazret-i Ebu Bekir’den sonra Eshab-ı kiramın en büyüğü, başka bir ifade ile, Peygamberlerden sonra insanların üstünlükte ikincisidir… Kureyş’in büyüklerinden idi. Çok güzel konuşurdu. Önce Resulullaha düşman idi. Resulullahın duası bereketi ile Müslüman olmakla şereflendi. Peygamber efendimiz bir gün  (Ya Rabbi! Bu dini, Ebu Cehil ile yahut Ömer ile kuvvetlendir) diye dua etti. İşte bu duadan sonra iman, Ömer’e nasip oldu… İman edince, Peygamber efendimiz, mübarek elini onun göğsüne koyup, (Ya Rabbi, bunun göğsündeki kötü sıfatı ve hastalığı çıkar, onun yerine iman ve hikmeti ver) buyurdu…
Hazret-i Ömer’in faziletleri anlatılmakla bitmez… Onun hilafeti zamanında, mücahidler bir gazadan çok mal getirmişlerdi. Hazret-i Ömer ganimet malını taksim ederken Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin’e biner dirhem verip kendi oğlu Abdullah’a beşyüz dirhem verince, oğlu Abdullah hikmetini merak edip sordu:
-Babacığım, yetişmiş yiğit olan, nice defa gazaya gidip ve Resulullahın önünde kılıç çekip, nice başlar düşürmüşken, bana beşyüz dirhem verdin. Hasan ile Hüseyin henüz taze yiğitler olmasına rağmen onlara biner dirhem verdin. Sebeb-i hikmeti nedir?
Hazret-i Ömer buyurdu ki:
-Ey oğlum! Sen onlar ile kendini bir mi tutuyorsun? Onların, Resulullah gibi dedeleri var. Ali gibi babaları, Fatıma gibi anaları var. Ümmi Gülsüm ve Rukayye gibi teyzeleri, Cafer ve Ukayl gibi amcaları var!..
Hazret-i Ömer’in böyle söylediğini, Hazret-i Ali işitti ve buyurdu ki:
-Resul-i Ekrem, (Ömer, Cennet ehlinin ışığı ve İslam’ın nurudur) buyurmuş idi. Elbette bunu boş yere buyurmamıştır!..
Böyle söyleyince, Hazret-i Hasan ve Hüseyin, Hazret-i Ömer’in yanına varıp, Resulullahın böyle buyurduğunu müjdelediler… Hazret-i Ömer, Sahabe-i güzinden bir cemaat ile yerinden kalkıp, Hazret-i Ali’nin yanına geldi ve şöyle sordu:
-Ya Ali, sen Resulullahtan (Ömer, Cennet ehlinin ışığı ve İslam’ın nurudur) diye bizzat işittin mi?
-Evet, işittim.
-Öyle ise şimdi bana bunu yaz, dedi. Hazret-i Ali de yazdı. Hazret-i Ömer o yazıyı alıp, oğlu Abdullah’a verdi ve şöyle vasiyet etti:
-Ben vefat ettiğimde, bunu kefenime sarasın, Allahü teâlânın huzuruna bununla çıkayım!..