Çok mütevâzıydı

Ahmed Mekkî Efendi büyük âlim olduğu hâlde son derece tevâzu sahibiydi. Tevâzuundan, müftü koltuğuna oturmazdı.
Hâlbuki O vefât edince; yerine gelen genç müftü, Onun “lâyık değilim” diye oturmadığı müftülük koltuğunu ve masasını beğenmemiş, yenileriyle değiştirmişti.
Kendisi döner koltuğuna oturur, sigarasını yakar, gelenlerle “siyâsî meseleler” konuşurdu.
Dînî suâllere de kitâba bakmadan;
“Bana göre şöyledir” der ve îzâh etmeye çalışırdı güyâ.
Ama dinleyenler bir şey anlamazdı.
Nitekim bir “şekerci amca” vardı o devirde.
Zaman zaman müftülüğe gelir, Ahmed Mekkî Efendi’ye dînî suâller sorar, cevâbını alır, memnun olarak giderdi.
Bu şekerci bir gün yine geldi.
Yeni müftüye bir mesele soracaktı.
Yarım saat kaldı içeride.
Sonra bir hışımla geldi yanıma.
Burnundan soluyordu.
“Yâhu bu nasıl müftü?”
“Neden?” dedim.
“Bir şey sordum, yarım saat konuştu, Vallahi hiçbir şey anlamadım. Hâlbuki ben rahmetli Müftü Efendi’ye bir şey sorduğumda iki kelimeyle cevap verir, beni doyururdu, sen de biliyorsun.”
“Evet, öyleydi.”
“Buraya bir daha gelmem!” deyip gitti.
Hakîkaten gelmedi bir daha.
Zâten Ahmed Mekkî Efendi’den sonra dînî soru sormak için gelenler günden güne azalmış, daha sonra tamamen kesilmişti…

Comments are closed.