Cömertlik öyle bir haslet ki…

Cömertlik, hiçbir karşılık beklemeden ihsanda, bağışta bulunmak demektir. Cömerdin kazancı, malı bereketli olur. Cömertliği nispetinde malı artar. Misafirin rızkı ile geldiği, kırk gün bereket bıraktığı, sadaka vermekle malın eksilmeyeceği hadis-i şeriflerde bildirilmiştir. Büyüklerden bir zat şöyle buyurdu:
“Servetiyle ülkeler satın aldığı halde yapacağı ikram ile gönülleri satın almayan adama şaşarım!..”
Bir bedeviye “Efendiniz kim?” diye sorarlar. O da, “Kötü sözlerimize dayanan, isteyene veren, cahilliklerimize göz yuman” diye cevap verir.
Dünyalık ele geçirmek veya nefsin kötü arzularına kavuşmak için vermek cömertlik sayılmaz. Hiçbir karşılık beklemeden dünyalık vermek malda cömertliktir. Dinde cömertlik ise, yine hiçbir karşılık beklemeden Allah yolunda, yalnız Allah sevgisi için canını vermektir.
Mal, insanoğluna bir fayda için verilmiştir. O malı saklayıp faydalı bir işte kullanmamak cimrilik olur. Faydalı işler, dinin ve mürüvvetin verilmesini iyi gördüğü şeylerdir. Mürüvvet, faydalı olmak, iyilik yapmak, arzusudur. İnsanlık yiğitlik demektir.

VEREN DEĞİL, SEVİNEN!..
Zaman icabı, ileride bir sıkıntıya düşmemek için malı, parayı saklamak, avam için cimrilik sayılmazsa da, ilim ehli salih kimseler için cimriliktir. Dinin ve mürüvvetin icaplarını yerine getiren cimrilikten kurtulursa da cömert sayılmaz.
Övülmek veya teşekkür beklemek için veren de cömert sayılmaz. “Biz şunu verelim, o da bana bir şey verebilir, vermezsem ayıp olur, yoksa cimri derler” gibi düşüncelerle veren de cömert değildir.
Din Büyükleri buyuruyor ki: “Cömert verene değil, verdiğine sevinene denir.”
***
Cömertlik, kendine ihtiyacı olmayan şeyleri başkalarına vermektir. Îsâr ise, kendine gereken şeyleri vermektir. Yani başkalarını kendine tercih etmektir.
Cömertliğin üstün derecesi olan îsâr büyük bir haslettir. Ancak bunu büyük insanlar yapar. Allahü teâlâ, Eshab-ı kiramı överken buyuruyor ki:
(Onlar, fakr-u zaruret içinde olsalar bile, diğerlerini kendilerine tercih edip öz canlarından daha üstün tutarlar.) [Haşr 9]
Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Kendisine gerektiği şeyi, kendi arzu ve ihtiyacını tehir edip başkasına verirse, Allahü teâlâ onun günahlarını affeder.)
Medine’nin yerlisi olanlar [Ensar-ı kiram], Medine’ye hicret eden Müslümanlara [muhacirlere] büyük fedakârlıklarda bulunmuşlardır. Bütün mallarına onları ortak etmişlerdir.
Cömert, gayrimüslim bile olsa, Cehennemdeki azabı, diğer kâfirlerinki kadar şiddetli olmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Cömert kâfir, Cehenneme girerken, Allahü teâlâ, [Cehennemde vazifeli meleklerin en büyüğü olan] Malike, “Bunu, dünyadaki cömertliği nispetinde Cehennemin azabı hafif olan tarafına koy” buyurur.)

Asıl kör!..
Bir gün, büyük velî Cüneyd-i Bağdadi hazretlerinin gözlerinde aşırı ağrı meydana geldi. Herkese iyilik eden, cömertliği ile meşhur bir tabib (doktor) vardı, onu çağırdılar. Ancak, bu doktor, Hıristiyan idi. Muayene ettikten sonra;
“Gözlerinize sakın su değdirmeyin, yoksa kör olursunuz” dedi. O mübarek de;
“Su değdirmesem nasıl abdest alabilirim” deyince;
“Gözleriniz size lazım ise su değdirmeyeceksiniz” dedi.
Cüneyd-i Bağdadi hazretleri abdest alıp namaz kıldı ve namazdan sonra bir miktar uyudu. Rüyasında;
“Gözlerini Allah için, Allah’ın emri namaz için feda edenin gözlerine şifa verilir” dendi. Uyandığında gözlerinde hiç ağrı kalmamıştı…
Ertesi gün kontrol için Hıristiyan doktor tekrar geldi. Baktı ki gözleri tamamen iyi olmuş. Hayret edip;
“Bir günde tamamen iyileşmeleri tıbben mümkün değil, bu nasıl oldu?” dedi.
Cüneyd-i Bağdadi hazretleri rüyasını anlatınca, doktor hemen elini öpüp iman etti ve;
“Esas hasta siz değil, benmişim. Sizin gözleriniz ağrıyordu, benimkiler ise körmüş. Hakikatleri göremeyen benmişim” dedi.
Hikmet-i ilahiye bakın ki, cömert ve iyiliksever bir Hıristiyanın hidayete kavuşması için Allahü teâlâ Cüneyd-i Bağdadi hazretlerinin gözüne ağrı veriyor, böylece doktorun hidayetine sebep kılıyor. Cömertlik böyle güzel bir haslet işte…

Comments are closed.