Darendeli hemşehrilerime sevgilerle…

Darendeli hemşehrilerime sevgilerle…



“Darendeli bir hemşehrime rastladım. Hâl hatır sonrası bana bundan sonra ne iş yapacağımı sordu…”

 

Eğitimimi tamamladığım günlerde Malatya’da Darendeli bir hemşehrime rastladım. Hâl hatır sonrası bana bundan sonra ne iş yapacağımı sordu. Ben de kendisine “memur olmayı düşünüyorum” dedim.

“O zaman sana bir hikâye anlatayım” dedi. O anlattı ben dinledim:

-Günün birinde bir inek varmış. Günde 20 litre süt verirmiş. Bu ineğin nesli devam etsin diye onu Malatya’daki Sultan Suyu Harasına almışlar. Fakat ineğin burada sütü çoğalacağına iyi bakıldığı hâlde azala azala bir litreye kadar düşmüş.

Herkes bu işin nereden kaynaklandığını araştırırken bir akıllı demiş ki:

“Bunun neden olduğunu niçin ineğe sormuyorsunuz?”

Sonunda razı olmuşlar ve bu süt azalmasının sebebini ineğe sormuşlar.

İnek möölemiş:

“Ben artık haranın kadrosuna geçtim. Ne gerek var fazla süt vermeye. Az süt versem de vermesem de yiyeceklerim hep önüme geliyor” demiş.

“Yani? Sen de kadroya geçersen çalışma temponu hiç düşürme!” diye de nasihat etmiş ve sonunda eklemişti:

“Darendelinin çok azı memur olur, bilesin.”

Darende’den laf açılmışken şunu da anlatayım:

Darendelinin biri eşeğiyle İzmir’e gider. Dönerken yolda uykusu gelir. Eşeğini incir ağacının dibine bağlayıp uyumaya başlar. Uyandığında eşeğinin olmadığını görür. Yakınında bulunan kara sabanla çift süren bir çiftçiye kendi lisanı ile sorar:

“Bire yer yırtan Efendi. Bizim çemenderi inicir ağacının dibine kayd-ı bent eyleyip bir miktar gaflet basmasıyla uykuya dalıp, bu esnada bizim çemender firara kadem basmış gördün mü?”
Çiftçi bu sözlerden bir şey anlamaz. Biraz da sinirlenir. Elindeki sopayla hazeyine vurmaya başlar. [Hazeyin Darendelilerin birbirlerine hitap ederken kullandıkları bir ifadedir.]
Hazeyin sopayı yemeye başlayınca doğru konuşur: “Bir dakika! Bir dakka! Ben eşeğimi kaybettim. Görmediniz mi?”
Çiftçi de “eşeğin şurada” diye gösterir. Sonra da hazeyine nasihat verir:

-Be adam, beni ettin “yer yırtan efendi”, eşeği ettin “çemender”, bağlamayı ettin “kayd-ı bent eylemek”, uykuyu ettin “gaflet basması”, kaçmayı ettin “firara kadem basma” ne gerek vardı bunlara da sopayı yemeseydin!..

Hazeyin de onun adı ‘sopa’ değil ‘meses’ diyerek açıklama yapmaya çalışır. Meses de halk arasında ‘üvendere’ye verilen bir isimdir.

       Yaşar Gönenç-Darende