Dînimizde ve cemiyette selâmlaşmanın önemi

İnsanlar arasında muhabbet, meveddet, sevgi peydâ eden selâmlaşmanın, mukaddes dînimiz İslâmiyette önemi çok büyüktür. Müslümânların yanına girerken, çıkarken, karşılaşınca, ayrılırken mutlakâ selâm vermelidir. “Müslümânın Müslümân üzerindeki altı hakkından biri de selâm vermektir” [Müslim], “İnsanların en âcizi duâ etmeyen, en cimrisi de selâm vermeyendir.” [Taberânî] ve “İnsanlara güler yüzle selâm vermek sadakadır” [Beyhekî] hadîs-i şerîfleri konuyu ne güzel özetlemektedir.

Selâm vermek sünnet, almak ise farzdır. Selâm verirken, selâmın sünnet olduğunu düşünmeli ve o kimseye duâ etmeye niyet etmelidir! Sünnet olduğu düşünülmeden, alışkanlık hâlinde, şuûrsuzca selâm verilince, sevâp olmaz. Bir yere girerken de, çıkarken de selâm verilir. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
“Bir yere girerken oradakilere selâm vermek borç olduğu gibi, çıkarken de selâm vermek borçtur.” [Beyhekî]
“Bir eve girince, ev halkına selâm verin. Çıkarken de selâm verin.” [Beyhekî]
“Bir kimse, bir meclisten ayrılırken selâm verirse, onların hayırlı işlerine ortak olur.” [İbn-i Razîn]
İlk önce selâm vermek ve selâmlaşmayı yaymak çok sevâptır. Birkaç hadîs-i şerîf meâli şöyledir:
“Yemîn ederim ki, îmân etmedikçe Cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de îmân etmiş olamazsınız. Birbirinizi sevebilmenin yolu da, aranızda selâmlaşmayı yaymaktır.” [Tirmizî, İmâm Ahmed]
“Selâmlaşmayı yaygınlaştırın, yemek yedirin, [sâlih] akrabâyı ziyâret edin, gece herkes uykuda iken namaz kılın, sonra selâmetle Cennete girin.” [Dârimî]
“Yalnız tanıdıklara selâm vermek kıyâmet alâmetidir.” [Taberânî]
“Önce selâm veren, Allah’a ve Resûlüne daha yakındır.” [Ebû Dâvûd]
“Allahü teâlânın rahmet ve affına en lâyık olan, önce selâm verendir.” [Ebû Dâvûd]
“Evine girerken selâm veren, Allah’ın himâyesi, garantisi altındadır.” [Ebû Dâvûd]
“Selâm vermeden söze başlamayın. Selâm vermeden konuşana cevâp vermeyin.” [Hâkim]
“Selâm”, emniyet, huzûr, selâmet, sağlık, barış, râhatlık, iyi netîce, kurtuluş gibi manâlara gelir. Selâm vermek, bir kimseye yapılacak en güzel duâdır. Selâm, “Ben Müslümânım, benden sana zarar gelmez, selâmettesin” manâsına, “selâmet üzere ol, Müslümân olarak öl” manâlarına da gelir. Gayr-i müslimlerin hidâyete kavuşmaları niyetiyle, ihtiyâç olduğu zaman, onlara selâm vermek, hidâyete kavuşmaları için duâ etmek câizdir. (R. Nâsıhîn, Reddü’l-Muhtâr)
“Selâmün aleyküm” diye selâm vermek câiz ise de “Es-selâmü aleyküm” demek daha iyidir.
“Selâmün aleyküm” denince, “Ve aleyküm selâm” demek farzdır. “Es-selâmü aleyküm” denince de, “Ve aleykümü’s-selâm” denir. Her ikisinde de “ve” harfini söylemelidir! “Ve aleyküm…” deki “ve”, “dahî” manâsındadır. Yanî, “Allah’ın selâmı bizim üzerimize olduğu gibi, sizin de üzerinize olsun” demektir. Sadece “Aleyküm selâm” ise, sanki “Selâm bize değil, size olsun” gibi uygunsuz bir manâya gelebilir.
Selâmlaşırken eğilmek günâhtır. Hadîs-i şerîfte, “Karşılaştığınız zaman birbirinize eğilmeyin, kucaklaşmayın” buyuruldu. (Berîka) Eshâb-ı kirâm, yolculuktan döndükleri zaman kucaklaşırlardı. Şu hâlde, uzun yoldan gelmiş veya uzun zamandır görülmeyen bir arkadaşla kucaklaşmak câiz olur…

Comments are closed.