Dinimizi yıkma planları

Sual: Dinimizi yıkmak isteyenlerin uyguladıkları belli başlı planları nelerdir?
CEVAP
Planları çoktur. Fakat özellikle şu yollarla saldırıyorlar:
Âlimlere olan itimadı yıkmak, Mezhepleri birleştirerek herkesi mezhepsiz yapmak, Eshab-ı kirama olan itimadı sarsmak, halifeleri gözden düşürmek, kapalı ictihad kapısını kırarak açmak, Hadis-i şeriflere olan itimadı sarsmak, meal okumayı teşvik.

Şimdi bunları teker teker cevaplandıralım:
1- Âlimlere olan itimadı yıkmaya çalışıyorlar. Halbuki Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Bu misalleri ancak âlimler anlar.) [Ankebut 43]

(Bilmiyorsanız âlimlerden sorun!) [Nahl 43]

(Bilenle bilmeyen bir olur mu?) [Zümer 9]

Peygamber efendimiz de buyuruyor ki:
(Âlimlere tâbi olun.) [Deylemi]

(Âlimler, kurtuluş rehberleridir.) [İbni Neccar]

2- Mezhepleri birleştirerek herkesi mezhepsiz yapmak istiyorlar. Mason Abduh’un çömezi Reşit Rıza ile onları taklit eden mezhepsizler, mezheplere saldırıyorlar. Halbuki mezhepler kardeştir. Birinde yapılması güç olan şey, ötekine göre yapılır. Bunun için Peygamber efendimiz, (Âlimlerin farklı ictihadları, mezheplere ayrılmaları rahmettir) buyuruyor. (Beyheki)

3- Eshab-ı kirama olan itimadı sarsmaya çalışıyorlar. Maksatları onların rivayet ettiği hadis-i şeriflere ve onların topladığı Kur’an-ı kerime gölge düşürmektir. Halbuki Allahü teâlâ hepsinden razı olduğunu, hepsinin Cennetlik olduğunu bildiriyor. (Tevbe 100, Hadid 10)

Rafizi meşrepli kimseler de, “Müslüman müslümanla savaşmaz” diyerek Hazret-i Ali ile savaşan eshab-ı kirama kâfir diyerek hakaret ediyorlar. Halbuki iki müslüman ordunun savaşabileceği Kur’an-ı kerimde bildiriliyor. İki tarafa da kâfir denmez. Çünkü, (Eğer müminlerden iki grup birbiriyle savaşırlarsa aralarını düzeltiniz) buyurulmuştur. (Hücurat 9)

4- Asırlardır gelen halifelerin gerçek halife olmadığı, onların hilafetinin sahih olduğunu söyleyen binlerce âlimin de gerçek âlim olmadığı, dolayısıyla bu âlimlerin sözlerine itimat edilemeyeceği fikrini yaymak istiyorlar. [Âlimlere itimat sarsılınca, onların bildirdikleri dine de itimat kalmaz.]

5- Geri kalışımızı yeni ictihadlar yapılmayışına bağlamaya çalışıyorlar. Kur’an-ı kerimin yanlış şekilde tevil ve tefsirleri yapılarak yeni görüşler çıkarmak suretiyle dini bozmaya çalışıyorlar.

6- Hadis-i şeriflere olan itimadı sarsmaya çalışıyorlar. Halbuki hiçbir hadis kitabında ve hiçbir İslam âliminin kitabında uydurma hadis yoktur. İslam Âlimleri din düşmanları tarafından, din kitaplarına sokmaya çalıştıkları sözleri kitaplarına almamışlardır. Bazı cahil okuyucular, bir hadisi Kur’ana göre ölç ona göre yaz diyorlar. Sanki imam-ı Buhari ve diğer hadis âlimleri bir hadisi kitaplarına alırken Kur’ana uyup uymadığını anlamamışlar da biz mi anlayacağız?

7- Herkesin meal okumasını teşvik ediyorlar. Böylece her anlayışa göre farklı görüşler meydana çıkmasına, yani dinde anarşi çıkarmaya çalışıyorlar. Mesela Kur’anı yanlış tevil ederek, namaz üç vakittir, tesettür farz değildir, tavuktan, balıktan kurban olur diyorlar. Allahü teâlâ, Peygamber efendimize Kur’anı açıklamasını emretmiştir. (Nahl 44)

Peygamber efendimiz de, Kur’an-ı kerimi açıklamıştır. Onun için Kur’anı yorumlamak için Resulullahın açıklamasına bakmak şarttır. Onun açıklamasından farklı yorumlar getirmek dinde reform olur. Hatta Peygamber efendimizin hadis-i şeriflerini de âlimler açıklamış, bize onlara uymaktan başka şey bırakmamışlardır.

Din düşmanlarının bu oyunlara bilmeden alet olmak gaflet, bilerek alet olmak hainliktir.

Anarşi çıkarmak istiyor
Mezhepsiz bir yazar diyor ki:
1- İslamiyet, hilafetin saltanata çevrilmesi ve ictihad kapısının kapatılması ile yıkılmıştır. Ateş oduna düşman olduğu gibi, sultanlar (padişahlar) da ictihada düşmandır. Dört halifeden sonra, hilafet sultanlığa (padişahlığa) çevrildi. Hilafet ancak Ömer’in yaptığı gibi şura ile seçilir. Başka türlü seçilenlerin hilafeti sahih değildir.
CEVAP
Mezhepsizler tarafından da kitapları muteber kabul edilen Şah Veliyullah-ı Dehlevi hazretleri, İzalet-ül-hafa kitabında buyuruyor ki:

(“Halife dört şekilde seçilir:
Birincisi, âlimlerden, hakimlerden, kumandanlardan ve diğer söz sahiplerinden, bir araya toplanmaları kolay olanların seçmesi ile olur.

İkincisi, halifenin, birini seçerek vasiyet etmesidir. Hazret-i Ömer’in seçilmesi böyle oldu.

Üçüncüsü, halifenin vasiyet ettiği bir kaç kişi arasında birini seçmektir.

Dördüncüsü, birinin güç kullanarak, hilafetli zor ile elde etmesidir. Böyle güç kullanarak hilafeti ele geçiren zat, ya hilafete ehildir veya değildir. Ehil ise, mesele yoktur. Hilafet şartlarına malik değilse, böyle olan halifenin İslamiyet’e uygun olan emirleri kabul edilir. Bunun emri ile cihada gidilir.
Abdülmelikin hilafeti böyle idi.”) [Böyle halifelere de beyat edilince meşru olacakları, İbni Abidin’de ve Hadika’da da bildirilmektedir.]

Osmanlı halifelerinin seçilme şekilleri, Hazret-i Ömer’in seçilişine benzemektedir. Halife, kendisinden sonra gelecek olanı vasiyet ediyor. Halife dilerse, kardeşini veya oğlunu tavsiye edebilir. Nitekim Hazret-i Ömer’e (Yerine halife olarak oğlunu tayin et!) dediklerinde onlara, (Hilafet zor bir iştir. Bir aileden bir kurban kâfidir) buyurarak oğlunu halife olarak vasiyet etmedi. Etseydi elbette caiz olurdu.

İctihad kapısını kimse kapatmamıştır. Ehli olmadığı için kendiliğinden kapanmıştır. İctihad edip etmemekle, geri kalışımızın bir alakası yoktur. Binlerce insan kendisinin ehil olup olmadığına bakmadan, kitap yazıyor. Madem ictihad yapılmadığından geri kaldık. Şimdi herkes ictihad yaptığı halde niçin ilerlemiyoruz?

2- Sultanlara ses çıkarmayan âlimler, birer saray mollasıdır. Resmi vazife alan Osmanlı şeyhülislamları da birer saray ulemasıdır.
Müslümanlıkta bütün başlar Allah’a bağlıdır. Sultanlık sisteminde ise, baş başa, baş padişaha bağlıdır. Bu bakımdan Müslümanlığı yıkan emirlik [amirlik] sistemidir. Emirin her emrine itaat eden, kula kul olmuş demektir.
CEVAP
Mezhepsiz yazar, amire, idareciye gösterilmesi gereken itaati kırmak, disiplini bozmak ve anarşi çıkarmak istiyor. Halbuki dinimiz emire [amire, idareciye] itaati emretmektedir.
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, Peygambere ve sizden olan emirlere itaat edin!) [Nisa 59]

Peygamber efendimiz, dine riayet etmeyen, şeytan gibi emirlerin geleceği zamanlar olacağını bildirince, Eshab-ı kiramdan Hazret-i Huzeyfe, (Ya Resulallah o zamana yetiştirsem ne yapayım?) diye sordu. Resulullah buyurdu ki: (Sırtına vurup malını alsa da, emirin sözünü dinle ve ona itaat et!) [Buhari]

Hadika’da ve Redd-ül-muhtar’da (Emire isyan etmek fitnedir. Zalim olan emire de itaat vaciptir. Berika’da ise, (Emirin dine uymayan emirlerine fitneye sebep olmamak için karşı gelmemelidir!) deniyor. Yine bu kitaplardaki hadis-i şerifte, (Fitne çıkarana Allah lanet etsin) buyuruluyor.

Dinimiz böyle emrederken, yazar, halifeye isyan etmedikleri için âlimlere “Saray uleması” diye saldırıyor. (İmam-ı a’zam halifenin zulümlerine isyan ettiği için şehit edildi) diyerek hadiseyi çarpıtıyor. Herkesin bildiği gibi hadise şöyle:

İmam-ı a’zam hazretlerine kadılık teklif edilir. (Ben kadılık yapamam) buyurur. (Yalan söylüyorsun) derler. (Eğer yalan söylüyorsam, yalancıdan kadı olmaz. Doğru söylüyorsam kadılık yapamam diyorum) buyurur. Çok takva ehli olup, dünya makamına kıymet vermediği için kabul etmez.

3- Sultanlık sisteminde, insan, Allah’ın değil, padişahın kuludur. Onun için padişah, halka “Kullarım” derdi. Sultanlığa karşı çıkanlar, soylu mücadele verenlerdir. İmam-ı a’zam, vazife almadığı için gerçek âlim olduğunu ispat etmiş, halifenin zulümlerine isyan ettiği için de şehit edilmiştir.)
CEVAP
Bazı kelimeler birkaç manaya gelir. Cümledeki yerlerine göre manaları değişir. Mesela Mevla kelimesi, yedi manaya gelir. Daha çok ilah, efendi, köle manasında kullanılır. (Mevlanın rahmeti bol) cümlesindeki mevla, ilah manasındadır. (Mevlana Celaleddin)deki mevla da efendi demektir. Şimdi biri çıkıp da (Sen Celaleddine ilah dedin) diyebilir mi?

Bunun gibi kul kelimesi de mahluk, insan, köle, bende, emir altında bulunan, tabi, mensub gibi manalara gelir. Şimdi biri nezaket olsun diye (Bendeniz) dese, bende ise kul, köle demek olduğu için, (Sen karşındakine bendeniz demekle onu ilah yaptın) demek caiz olur mu? Padişahlar, tebasından sadık yardımcılarına “Kulum” derdi. Burada kul, “Sağ kolum” demektir. Sultana ait seçkin askerlere (Kapı kulu) denirdi.

4- Dört halifeden sonra, başa gelenler, ibadetleri değiştirmiş, dini kendilerine uydurmuşlardır. Bugünkü din, Allah’ın gönderdiği dinden çok farklıdır. Bu fark Allah’ı bile hayrette bırakıyor. Dört halife zamanında Beytülmalın adı halkın malı idi. Dört halifeden sonra, Beytülmal yani devletin malı denmiş ve başa geçenler, kendileri istedikleri gibi kullanmışlardır.
CEVAP
Halifeleri, dini değiştirmekle suçlamak da diğerleri gibi alçakça bir iftiradır. İnsan bilmediği bir şey ile karşılaşınca hayret eder. Fakat Allahü teâlânın bilmediği şey olur mu? Allah hayret eder mi? İkincisi de, -haşâ- Allah’ın hayret ettiğini bu yazar nereden biliyor?
Dinimiz, Beyt-ül-malın gelirlerini ve nerelere sarf edileceğini, bunda kimlerin yetkili olduğunu bildirmiştir. Yazar, halifeleri, halkın malını yemekle suçlamaktadır. Müfteri yazar diyor ki:

5- Eshaba dokunulmaz gözü ile bakanlar, sultanlık sisteminin uşaklarıdır. Mısırlı, Suriyeli, Pakistanlı bazı soylu âlimler, Eshabın hatalarını söyleyince sultan uşaklarının hücumlarına uğramışlardır. Biz eshaba kin beslemiyoruz. Çünkü (Önce iman eden kardeşlerinize [eshaba] kin beslemeyin!) âyeti eshaba kin beslemeyi yasaklıyor, fakat onların yaptığı cinayetleri açıklamayı yasaklamıyor. O altın nesle kin beslenir mi hiç? Kin beslemeden onların zulümlerini açıklamak ilmi bir vazifedir.
CEVAP
Diyelim ki, Mısırlı yazarın biri, Cennetle müjdelenen, kendisine hesap bile sorulmayacak olan Hazret-i Osman’a dil uzatsa, “Beyt-ül-malın paralarını çarçur edip yedi, akrabalarına yedirdi” dese, biz de, “Bu mısırlı yazar, Eshab-ı kiramdan birine dil uzatıyor” desek, bu müfteri yazarlar, hemen “Mısırlı soylu âlimler saldırıya uğramıştır” diye yaygara koparırlar. Vicdansızlar, “Hazret-i Osman’a hiç dil uzatılır mı?” demezler. Eshab-ı kirama saldıran adi kimselere, soylu veya âlim denir mi hiç?

Eshab-ı kiramın dokunulmazlığı var mıdır, yok mudur? Onların hataları olsa bile söylemek caiz midir, değil midir? Allahü teâlâ ve Resulü bu hususta ne buyuruyor?

Allahü teâlâ, Eshab-ı kiramın tamamından razı olduğunu bildiriyor. (Maide 119, Tevbe 100, Mücadele 22, Beyyine 8, Feth 118)

Allahü teâlânın bütün sıfatları ebedidir, sonsuzdur. Eshab-ı kiramdan razı olması da sonsuzdur. Onun için, Eshab-ı kiramdan hiçbiri, sonradan sapıtıp kâfir olmamıştır. İstisnasız hepsinin Cennetlik olduğunu da Kur’an-ı kerim haber veriyor. (Hadid 10)

Allahü teâlânın hepsinden razı olduğu ve hepsini Cennete koyacağı müstesna insanların, olsa bile, hatalarını söylemek, gıybet etmek caiz midir? Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Eshabım anılınca, dilinizi tutun!) [Taberani]

(Eshabımın kusurlarını anlatmayın!) [Deylemi]

(Eshabımın hiçbirine dil uzatmayın!) [Buhari]

Yalnız Eshab-ı kiramı değil, ölmüş bir müslüman bile kötülenmez. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Kötülüklerini söyleyerek ölülerinizi üzmeyiniz!) [Tirmizi]

Eshab-ı kiram, bizim ölülerimiz değil midir? İngilizlerin ölüsü olmadığı için onlar Eshab-ı kiramı kötüler. Fakat onlara alet olan müfterilere ne demelidir?

Eshab-ı kiram arasında kelleler uçurularak fitne çıkarıldı. Bunlardan da mı söz etmeyeceğiz? Peygamber efendimiz bu hususta buyuruyor ki:
(Eshabım arasında fitneler çıkacaktır. Allahü teâlâ, o fitnelere karışan Eshabımı, benimle olan sohbetleri hürmetine af ve mağfiret edecektir. Sonra gelenler ise, bu fitnelere karışan Eshabıma dil uzatarak Cehenneme girecektir.) [Müslim]

Yukarıda bildirilen âyet-i kerime ve hadis-i şerifler, Eshab-ı kiramı üzecek hiçbir söz söylemenin caiz olmadığını bildiriyor. Onun için Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Eshabıma dil uzatan hariç, kıyamet günü herkesin kurtulma ümidi vardır.) [Hakim]

(Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti, Eshabıma dil uzatanların üzerine olsun! Onların ne farz ne de nafile ibadetleri kabul olmaz.) [Ebu Nuaym]

Yabancıların ibadetlerinin kabul edilip edilmeme endişesi yoktur. Fakat nasıl olur da müslümanım diyen bir kimse, Eshab-ı kiram hakkında kötü konuşabilir? Bunlar İngiliz casusu, bir hain değilseler, çok zavallı gafillerdir. [İngilizlerin oyununa gelmemek ve İngilizlerin Müslümanlığı yıkmak için neler yaptıklarını, bu işlerde kimleri kullandıklarını öğrenmek için İngiliz Casusunun İtirafları isimli kitabı okumak gerekir. www.hakikatkitabevi.com adresinden temin edebilir veya okuyabilirsiniz. Ayrıca, Vehhabilik ile Eshab-ı kiramın fazileti ve ibni Sebeciler maddelerine bakınız.]

İngilizlerin İslam düşmanlığı
İslam düşmanları, tâ ilk asırdan beri, İslamiyet’i yok etmek için çalışıyorlar. Şimdi de, çeşitli adlarla, çeşitli planlarla saldırıyorlar. Cehenneme gidecekleri bildirilmiş olan itikadı bozuk kimseler de müslümanları doğru yoldan ayırmak için, hile ve iftira yapıyorlar. Böylece, İslam düşmanları ile işbirliği yaparak, Ehl-i sünneti yıkmaya uğraşıyorlar.

Bu saldırıların öncülüğünü İngilizler yaptı. Bütün kaynaklarını, hazinelerini, silahlı kuvvetlerini, donanmasını, tekniğini, politikacılarını ve yazarlarını bu işte kullandı. Böylece, dünyanın en büyük iki İslam devleti olan Hindistan’daki Gürganiyye ve üç kıt’a üzerine yayılmış bulunan Osmanlı İslam devletlerini yıktı. Her yerde İslam’ın değerli kitaplarını yok etti. İslam bilgilerini birçok yerlerden sildi, süpürdü.

İkinci Cihan Harbinde, komünistler yok olmak üzere iken, bunların kuvvetlenmelerine, yayılmalarına sebep oldu. İngiliz Başbakanı James Balfour, 1917’de, müslümanların mukaddes yerleri olan Filistin’de Yahudi devletinin kurulması için çalışan Siyonizm teşkilatını kurdu. İngiliz hükümeti, bu işi senelerce destekleyip, 1947’de İsrail devletinin kurulmasını sağladı. Yine İngiliz hükümeti, 1932’de, Arabistan Yarımadası’nı Osmanlılardan alıp, Süudlara teslim ederek, İslamiyet’e en büyük darbeyi vurdu.

1944’de Japonya’da vefat eden Abdürreşid İbrahim efendi, 1910’da İstanbul’da basılan Âlem-i İslam kitabının ikinci cildinde, (İngilizlerin İslam düşmanlığı) yazısında diyor ki:
(Hilafet-i İslamiyyenin bir an evvel kaldırılması, İngilizlerin birinci düşüncesidir. Kırım muharebesine sebep olmaları ve burada Türklere yardım etmeleri, hilafeti yıkmak için bir hile idi. Paris muahedesi, bu hileyi ortaya koymaktadır. Her zaman Türklerin başına gelen felaketlerde İngiliz parmağı vardır. İngiliz siyasetinin temeli, İslamiyet’i yok etmektir. Bu siyasetin sebebi, İslamiyet’ten korkup müslümanları aldatmak için, satılmış vicdansızları kullanırlar. Bunları İslam âlimi, kahraman olarak tanıtırlar. Sözün özü, İslamiyet’in en büyük düşmanı İngilizlerdir.)

İngilizler, yüzyıllardır İslam memleketlerini kana boyamakla kalmamış, İskoç masonları, binlerce müslümanı ve din adamlarını aldatarak, mason yapmış, insanlığa yardım, kardeşlik gibi laflarla, dinden çıkmalarına, dinsiz olmalarına sebep olmuştur. İslamiyet’i büsbütün yok etmek için, bu masonları maşa olarak kullanmışlardır. Böylece, Mustafa Reşit Paşa, Ali Paşa, Fuat Paşa ve Mithat Paşa, Talat Paşa gibi masonlar, İslam devletlerini yıkmakta kullanıldıkları gibi, Efgani ve Abduh gibi masonlar ve yetiştirdikleri çömezler de, İslam bilgilerini bozmaya, yok etmeye alet olmuşlardır.

Bu mason din adamlarının yazdıkları yüzlerce yıkıcı, bozucu din kitapları arasında Mısırlı Reşid Rıza’nın (Muhaverat) kitabı, tercüme edilip dağıtılarak müslümanların dinlerini ve imanlarını bozmaya çalışmaktadırlar. Ehli sünnet âlimlerinin kitaplarını okumamış, anlayamamış birkaç genç din adamının da bu akıntıya kapılarak felakete sürüklendikleri ve başkalarının da felaketlerine sebep oldukları görülmektedir. (Faideli Bilgiler)

İngilizlerin İslâm düşmanlığı
Sual: İngilizlerin bilhassa İslâm dinini bozma konusunda çok uğraştıkları söyleniyor. Bu söylentilerin gerçekle bir ilgisi var mıdır?
Cevap:
Bu konuda Abdürreşîd İbrahim efendi, m. 1910’da İstanbul’da basılan türkçe Âlem-i islâm kitabının ikinci cildinde, İngilizlerin İslâm düşmanlığı yazısının bir yerinde diyor ki:
“Hilafet-i islâmiyenin bir an evvel kaldırılması, İngilizlerin birinci düşüncesidir. Kırım muharebesine sebep olmaları ve burada Türklere yardım etmeleri, hilafeti mahvetmek için bir hile idi. Paris anlaşması, bu hileyi ortaya koymaktadır. 1923 de yapılan Lozan anlaşmasında yaptıkları tekliflerde İngilizler, bu düşmanlıklarını açıkça göstermişlerdir. Her zaman Müslümanların başına gelen felaketler, hangi perde ile örtülürse örtülsün, hep İngilizlerden gelmiştir. İngiliz siyasetinin temeli, İslâmiyeti yok etmektir. Bu siyasetin sebebi, İslâmiyetten korkmalarıdır. Müslümanları aldatmak için, satılmış vicdansızları kullanmaktadırlar. Bunları İslâm âlimi, kahraman olarak tanıtırlar. Sözümüzün hülasası, İslâmiyetin en büyük düşmanı İngilizlerdir.”

İngilizler, yüzyıllardır İslâm memleketlerini kana boyamakla kalmamış, İskoç masonları, binlerce Müslümanı ve din adamlarını aldatarak, mason yapmış, insanlığa yardım, kardeşlik gibi laflarla, seve seve dinden çıkmalarına, mürted olmalarına sebep olmuştur. İslâmiyeti büsbütün yok etmek için, bu mürted masonları maşa olarak kullanmışlardır. Böylece, Mustafa Reşit paşa, Ali paşa, Fuat paşa, Mithat paşa, Talat paşa, Cemal paşa ve Enver paşa gibi masonları, İslâm devletlerinin yıkılmalarında kullanıldıkları gibi, Cemaleddin-i Efgânî ve Muhammed Abduh gibi masonlar ve yetiştirdikleri çömezler de, İslâm bilgilerini bozmaya, yok etmeye alet olmuşlardır. Bu mason din adamlarının yazdıkları yüzlerce yıkıcı, bozucu din kitapları arasında Mısrlı Reşîd Rızânın Muhâverât kitabı, arabiden çeşitli dillere tercüme edilerek, İslâm memleketlerine dağıtılmakta, Müslümanların dinlerini ve imanlarını bozmaya çalışmaktadırlar. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okumamış, anlayamamış birkaç genç din adamının da bu akıntıya kapılarak felakete sürüklendikleri ve başkalarının da felaketlerine sebep oldukları maalesef görülmektedir.

Mısırlı Reşid Rızâ’nın Muhâverât kitabında, Ehl-i sünnetin dört mezhebine çatılmakta, İslâm bilgilerinin dört kaynağından biri olan İcmâ’-ı ümmet inkâr edilmekte, herkes; Kitaptan, Sünnetten kendi anladığına göre amel etmeli denilmektedir. Böylece, İslâm bilgilerini kökünden yıkmaya çalışmaktadır. Ehl-i sünnet âlimlerinden Abdülganî Nablüsî’nin (Hulâsat-üt-tahkîk fî-beyân-ı hükm-ittaklîd vettelfîk), Yusuf-i Nebhânî’nin (Huccetullahi alel’âlemîn), Muhammed Hayât Sindînin (Gâyet-üt-tahkîk) ve Muhammed Abdürrahmân Silhetî’nin (Seyf-ül-ebrâr) kitapları, böyle bozuk kitaplara ve konuşanlara cevap vermektedir.

İbadetler, Cennete gitmek için midir?
Sual: Müslümanların yaptığı ibadetleri, Cennet nimetlerine kavuşmak için yaptığını söyleyen dinde reformculara ne denebilir?
Cevap:
Reformculardan Ahmed Midhat Efendi de, “Nizâ-ı ilm ve din” yani ilim ve dinin çekişmesi ismindeki kitabında, imanın şartı olan kıyamette dirilmek bilgisini gözden düşürmeye çalışırken, Cennetin yiyeceklerini, içeceklerini, açgözlülüğü ve maddeciliği okşayan birer hile saymaktadır. Hâlbuki, kendisi ilim ile dini ayırarak hile yapmaktadır. İslâm dini, ilmin ta kendisidir. Bu ikisini birbirinden ayırmak İslâm düşmanlığına alamettir. Dünyada bu zevklerin peşinde koşan ve din âlimlerini, dinî vazifelerin, bu dünya zevkleri için yapılması lazım olacağını bildirmedikleri için kötüleyen ve insanların, her şeyden daha cazip, daha tatlı olan bu dünya zevklerine kavuşmak için ibadete sarılacaklarını söyleyen dinde reformcuların, bu zevklerin Cennette bulunmasına karşı koymaları, İslâmiyete leke sürmek istediklerini açıkça göstermektedir. İslâm âlimlerinin, Müslümanları Cennet nimetlerine kavuşmak ve Cehennem azabından kurtulmak için ibadete sarılmalarına çalışmalarını taşlayan böyle ve benzeri sözler çok görülmüştür.

Comments are closed.