Dört gümüş, dört duâ…

Dört gümüş, dört duâ…



Aslen Mervli olup Basra’da yaşayan Mansur bin Ammâr hazretlerinin zamanında bir “zengin” vardı ki devamlı içki içip eğlenirdi.

Bir gün kölesine “dört gümüş” verip “Git bana meze al” dedi.

Kölesi “peki” dedi.

Ve çıktı evden…

Çarşıya giderken bir “kalabalık” gördü. Bir kişi sohbet ediyor, halk dinliyordu. Bu zât, Mansur bin Ammâr hazretleriydi.

Ayaküstü dinledi.

Büyük haz aldı.

İlerleyip tam önüne oturdu bu velînin.

Hazret-i Mansur, bir fakiri gösterip “Ey insanlar! Kim bu fakire dört gümüş verirse ona dört şey için duâ edeceğim” dedi.

Köle, önce davrandı.

Elinde dört gümüş vardı..

Onları verdi o fakire.

Büyük velî sordu:

“Nasıl duâ istiyorsun?”

Arz etti ki: “Efendim günahlarına tövbe etsin, sonra beni kölelikten âzât eylesin. Ayrıca bana dört yüz gümüş versin ve Allah ikimizi de affeylesin.”

Büyük velî duâ etti…

Köle de ayrılıp gitti…

Efendisi ona sordu ki:

“Nerede kaldın?”

Köle başından geçenleri anlatıp da aldığı duâları söyleyince duygulandı!

Hemen tövbe etti…

Onu kölelikten âzât etti.

Ve dört yüz gümüş verdi.

Sonra da el kaldırıp “Yâ Rabbî! Ben üçünü yerine getirdim. Dördüncü sendendir, bizi affet” dedi.

O anda bir “ses” duydu…

Kulak verdi ki;

“Sen vazîfeni yaptın. Allahü teâlâ ikinizi de bağışladı!” diyordu…

Comments are closed.