Dün ne yediniz Abdüllatif?

Bir pazartesi günüydü.
Ahmed Mekkî Efendi “rahmetullahi aleyh”, müftülükte sordu bana:
“Dün ne yediniz Abdüllatif?”
“Pilav yedik efendim.”
“Üzerinde karabiber de var mıydı?”
“Yoktu efendim.”
O zaman şu beyti okudu:
Dâne-i fülfül siyah
Hâl-i mahbûbân siyah
Her dû dil sûzend ammâ
An kücâ, in kücâ!
Bir şey anlamadım tabii.
Mânâsını sordum.
Buyurdu ki:
“Karabiber
tânesi siyahtır. Sevgilinin yanağındaki ‘ben’ de siyahtır. İkisi de
yakıcıdır. Ama biri dili yakar, öteki gönlü. O nerdee, bu nerde!”
? ? ?
Bir gün bâzı gençler, bu büyük veliden nasihat istediler.
Onlara cevaben;
“Kendinize, Peygamber Efendimizi örnek alın. Çünkü Onun her sözü, her hâli İslâmiyet’tir” buyurdu.
Gençler dinliyordu.
O devam edip;
“Onun herhangi bir sözüne, hattâ oturuşuna, kalkışına ve bakışına îtiraz etmek, ‘hayır’ demek, küfürdür” buyurdu.
Bu, çok önemliydi.
Şöylece îzâh edip;
“Çünkü O, açık duran bir Kur’ân-ı kerîmdir. Kur’ân-ı kerîmin yaşayan şeklidir.
Onun her hareketi, Allahü teâlânın râzı olduğu harekettir. Cenâb-ı
Hakk’ın râzı olmadığı bir söz, bir fiil, bir hareket, bir bakış, Onda
olmaz, olamaz”
buyurdu.