Dünya bizi terk etmeden…

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:  Mübarek bir zat, ticaretle uğraşan talebesine, (İş yerinize, dost düşman her çeşit insan gelir. Tedbir alıyor musunuz?) diye sorunca, talebesi şöyle arz eder:

(Efendim, her gelene, önce bu hayatın hayâl, ölümün hak olduğunu ve herkesin mutlaka öleceğini, esas hayatın öldükten sonra başlayacağını, onun için bu dünyaya kıymet vermemek gerektiğini anlatıyoruz. Gelen dost ise anlıyor, düşmansa “Burada ölüm korkusu var” diye ürküyor, kaçıyor, bir daha gelmiyor.)
Hocası memnun olup, tebrik eder. Cenab-ı Hak, bizi kendi şerrimizden korusun. Allah’ın düşmanı olan nefsimiz, her an, günün her saati bizimle beraberdir. Özellikle ölüm ânında, imansız öldürmek için şeytana yardımcı olur. Birlikte rahmet, ayrılıkta azab-ı ilahi vardır. Onun için Müslümanlarla beraber olmaya can atmalı. Çünkü iki Müslüman bir araya gelse, faydalı hiçbir şey yapmasalar bile, Cenab-ı Hakk’a sevgisi yüksek olanın kalbinden diğerinin kalbine sevgi akar. Anlamasalar ve hissetmeseler bile. Bileşik kaplardaki sıvı durdurulamadığı gibi bu akıntı da durdurulamaz.
Onun için bir bahane ile bir araya gelmeli. Maksat beraber olmaktır. Sohbetin mânâsı budur. Haramla meşgul olan, yarasanın güneşten kaçtığı gibi sohbetten, birlikte olmaktan kaçar. Bu engeli uğraşıp yıkmalıdır. Bir gün neyimiz varsa bırakacağız, öyleyse şimdiden bırakmalıyız. Her işimizi Allah’ın rızasını gözeterek yapmalıyız. Peygamber efendimiz, (Dünya sizi terk etmeden, siz onu terk edin!) buyuruyor. Dünya, bir gün, (Bu kadar yeter artık, git hesabını ver şimdi!) diyecek. Öyleyse o günü beklemeden onu terk etmelidir.
Allah’a güvenirsek, O bizi korur. Bazıları, âciz bir insana veya ömrüne yahut başka şeye güveniyor. Hâlbuki o güvendiği şeyler de, Allah’a muhtaçtır. Şunu alacağım, ötekini yapacağım diyorlar. Bakalım onları yapabilmek için ömrü var mı? Bizi yaratan ve her an varlıkta durduran Allahü teâlâdır, emaneti bir gün alacak olan da Odur. Yüce Allah kefilken, bunu unutup başkasının kefilliğini aramak, böylece hayatını harap etmek, ahmaklık değil mi?