Dünya hayatı, hayâldir

Dinler, Allahü teâlânın kullarına rahmetidir, ihsânıdır. İlâhî dinlerin sonuncusu ve bozulmamış olanı olan İslâmiyete inanan ve uyan bir kimse, Allahü teâlânın ihsânına kavuşur, mesûd olur. İnanmayan ise, bu saâdetten mahrûm kalır.

Üzerinde yaşadığımız bu dünyâya, milyarlarca insan gelmiş ve bir müddet yaşadıktan sonra, hepsi de ölüp gitmişlerdir. Bunların bâzıları zengin, bâzıları fakîr, kimisi güzel, kimisi çirkin ve kimi zâlim, kimisi de mazlum imiş. Bu insânların o hâllerinin hepsi de, geçmiş ve unutulmuştur. Bunlardan bir kısmı inanmış, îmân etmiş, geri kalanları ise, inanmamış, inkârı, küfrü tercih etmiştir. İnanan ve inkâr edenlerin hepsi, yâ sonsuz yok olacak yâhut kıyâmet kopup, tekrâr dirilip inanmayanlar sonsuz azâb çekecek, inananlar ise sonsuz nimetlere kavuşacaktır. Her iki hâlde de, inanmış olanlara hiç azâb, hiç sıkıntı yoktur. İnanmayan, inkâr ederler ise, sonsuz azâb çekeceklerdir. İnanmış olarak, îmân ile ölenler, şimdi râhat ve huzûr içindedirler. İnkâr edip îmânsız olarak ölenler ise, sonsuz olarak ateşte yanmak ihtimâli, korkusu içindedirler. 
OYUN VE EĞLENCE!..
Şu ânda hayatta olan her insân da, birkaç sene sonra, bunlardan birisinde yani yâ îmân ile veya îmânsız olarak ölenlerden olacaktır. Geçmiş seneler nasıl bir hayâl oldu ise, her insânın da, bütün ömrü, bütün hayâtı, çalışmaları, didinmeleri hep bir hayâl, bir rüyâ gibi olacaktır. O zamân insân, acaba bu iki kısmın hangisinden olmak ister? Hiçbirinden olmak istemem deme hakkı yoktur çünkü buna imkân yoktur. Çâresiz olarak, bunlardan birisi ile olacaktır. Sonsuz olarak ateşte yanmayı, ihtimâl bile olsa, hangi insân ister? 
Dünyâya düşkün olmak, hayâl peşinde koşmaktır. Çünkü dünyâ lezzetlerinin zararları, faydalarından dahâ çoktur, elde kalmaz, çabuk giderler. Bunlara kavuşmak ise, çok güçtür. Faydası hiç olmayanlara la’b yani oyun ve lehv yani eğlence denir. Hadîs-i şerîfte;
(Dünyâlık olan şeyler, mel’ûndur. Allah için olan şeyler, Allahü teâlânın râzı olduğu şeyler, mel’ûn değildir) buyuruldu. 
Dünyâlık olan şeylerin, Allahü teâlâ indinde hiç kıymeti yoktur. İslâmiyete uyarak kazanılan ve kullanılan rızık, dünyâlık olmaz, dünyâ ni’meti olur. Hadîs-i şerîfte;
(Dünyâlık olan şeylerin Allah indinde sivrisinek kanadı kadar kıymeti olsaydı, kâfire bir yudum su vermezdi) buyuruldu. 
Dünyâ peşinde koşan kimse, şüpheli şeylere, sonra mekrûhlara, sonra harâmlara, hattâ küfre dalar. Geçmiş ümmetlerin, Peygamberlerine inanmamalarına sebep, dünyâya düşkün olmaları idi. Dünyâ muhabbeti, sevgisi, şarâba benzer. Bundan içen, ancak ölüm zamânında ayılır. Mûsâ aleyhisselâm, Tûr dağına giderken, birinin çok ağladığını görünce, Allahü teâlâya; 
-Yâ Rabbî! Kulun, senin korkundan ağlıyor diye arz eder. Cenâb-ı Hak; 
-Kan ağlasa dahi, onu affetmem. Çünkü o, dünyâya düşkündür, buyurur.
Dünyâ hayâtı çok kısadır ve her günü geçip hayâl olmaktadır. Her insanın sonu ölümdür. Bundan sonrası da, yâ dâimî azâb veyâ ebedî ni’metlerdir. Bunların vakitleri ise, herkese süratle yaklaşmaktadır.
Bunun için her insânın, kendine merhamet etmesi, aklından gaflet perdesini kaldırması, bâtılın bâtıl olduğunu görerek, ondan kurtulmaya çalışması lâzımdır. Hakkın hak olduğunu görerek, ona tâbi olmalı, sarılmalıdır. İnsânın vereceğin karâr, çok büyük ve çok mühimdir. Vakit ise, çok azdır. Her insân, muhakkak ölecektir. Öldüğü vakti düşünmeli, başına geleceklere hazırlanmalıdır. 
AKLINI BAŞINA TOPLA!..
Her insânın, başına gelecekleri düşünmesi, ömrü tükenmeden, aklını başına toplaması gerekir. Çünkü etrâfında gördüğü, konuştuğu, sevdiği, korktuğu kimselerin hepsi, birer birer ölüdüler. Birer hayâl gibi, gelip gittiler. Bunları iyi düşünmeli ve ona göre hazırlanmalıdır. 
Netice olarak dünyâ hayâtı, geçip gitmekte, hayâl olmakta ve insân, sevdiklerinden ayrılmaktadır. Azîz Mahmûd Hüdâyî hazretlerinin buyurduğu gibi:
“Ey oğul! Dünyâ ve dünyâ nîmeti hayâldir. Gök kubbesi altında hiçbir şey aynı hâl üzere kalmaz, hep değişir. Onun için dünyâ malına, makâmına ve dünyâ hayâtına güvenme. Biz bu dünyâda misâfiriz, yolcuyuz. Sonunda ayrılıp gideceğiz. Sıkıntın varsa üzülme. Biraz sonra ne olacağımız belli değildir.”

Comments are closed.