Dünya istirahat yeri değildir

 

İnsan dünyaya, ibâdet etmek, kulluk vazifesini yapmak için gönderilmiştir. İhtiyaçlarını elde etmek için çalışması, sıkıntılara katlanması lâzımdır. Dünyada sıkıntı çekmek, âhırette rahat etmeye sebep olur. Zira bu dünya, âhıret yolcularının bir konak yeridir. Dünya, âşıklarına mihnet, lezzetlerine aldanmayanlara, nimet yeridir. İbâdet edenlere kazanç, ibret alanlara hikmet yeridir. Onu tanıyanlara ise, selâmet yeridir. Ana rahmine nisbetle, Cennet gibi, âhırete nisbetle çöplük gibidir. Peygamber efendimiz;
(Cennet, istenmeyen, sıkıntı veren şeylerle örtülüdür. Cehennem de, şehvetler, arzulanan şeylerle örtülüdür) buyurmuştur. İmâm-ı Rabbânî hazretleri;
“Bütün varlıkların hülâsası, özü olan insan, eğlence için, oyun için, yiyip içmek, gezmek, yatmak, keyif sürmek için yaratılmadı. Kulluk vazîfelerini yapmak için, Rabbine itâat, tevâzû, kuvvetsizliğini, ihtiyâcını göstermek, Ona sığınmak ve yalvarmak için yaratıldı” buyurmaktadır.
Din bilgilerini öğrenirken zahmet çekmeye ve ibâdetleri yapmaya sabretmeye, Cennette nimetler, dereceler verilmektedir. Sa’dî-i Şîrâzî hazretleri, şöyle bir hâdise anlatır:
“Bir hükümdarın acemi bir kölesi varmış. Bir gün bu köle ile gemiye binmişler. Köle o zamana kadar hiç gemiye binmemiş ve deniz de görmemiş. Gemi ile deniz yolculuğunun birtakım sıkıntıları ve zorlukları olduğunu da bilmiyormuş. Köle, gemi limandan ayrılır ayrılmaz ağlamaya ve titremeye başlamış. Ne yaptılarsa köleyi susturamamışlar ve sâkinleştirememişler. Gemide âlim bir zât varmış. Bu zât hükümdâra;
-Hükümdarım müsaade ederseniz ben onu susturup, sakinleştireyim demiş. Hükümdar da o zâta izin vermiş. O zât, köleyi denize attırmış. Köle birkaç kere suya batmış, çıkmış ve geminin bir tarafına can havliyle tutunmuş. Gemidekiler de onu tutup gemiye almışlar. Bu olaydan sonra köle, ağlamayı, feryat etmeyi bırakmış ve sâkin bir şekilde köşesinde oturmaya başlamış… Hükümdar âlimden bu işin hikmetini sorunca, o zât;
-Hükümdarım, köle suya girmeden evvel, gemideki selâmetin kadrini ve kıymetini bilmiyordu. İşte huzur, saâdet ve sıhhat de böyledir. Huzûr içinde yaşayan, mesut olan, bir felakete uğramadıkça, o huzur ve saâdetin kıymetini bilmez. İnsan hasta olmadıkça da, sağlığının kıymetini bilmez, demiş…”
Netice olarak müminlerin dünyada elem çekmesi, âhıret nimetlerinin kıymetini bilmek içindir. Dünyada müminler mihnet, sıkıntı çekerse, dost düşmandan ayrılmış olur. Ayrıca müminlere gelen belâlar günahlarına da keffâret olur.