Dünyada bunlar kadar saf bir millet var mıydı?

Dünyada bunlar kadar saf bir millet var mıydı?



Kendilerine canla, başla hizmet eden Osmanlı ailesini seyrederken, derinlere daldı, gitti Kripto…

 

Zengin ve paralı olduklarından mı, yoksa yapılan propagandanın tesirinden mi ne? Günün her saatinde ziyaretçileri eksik olmuyordu köşkün. Bunlardan birçoğu da evlerinde bir tas sıcak çorba ikram etmek için davet etmeye gelenlerdi. Dengeyi iyi kurmuşlardı. Haftanın birkaç akşamında kendi köşklerinde kabuller yapıyor, diğer günlerinde ise güvendikleri aileleri evlerinde ziyaret ederek, sevgi ve sempati topluyorlardı.

İşte bu hafta gittikleri evde, aile yine seferber olmuştu. Ne ikram edeceklerini şaşırmış, ha bire koşturup duruyorlardı. Bir telaştır ki sorma gitsin.

Kendilerine canla, başla hizmet eden Osmanlı ailesini seyrederken, derinlere daldı, gitti Kripto;

“Ah bu Osmanlı milleti!..” Dünyada bunlar kadar saf, bunlar kadar kendi hâlinde, masum başka bir millet daha var mıydı? Hayatları hep çalışmak ve fedakârlık etmekle geçiyordu. Yaptıkları gerçek insanlık destanıydı. Neden destan olmasın ki? Tarlada, kırda, bayırda gece, gündüz, kar, kış demeden aç, susuz, uykusuz, eğlencesiz koşturur, yaşamaz, etrafındakilere hayat verirler. Sevdikleri vatanlarını, devletlerini, bayrak, çoluk, çocuk bütün ahaliyi korumak için en müthiş hücumlara karşı koyarlar, kendilerinden yüz misli büyük bir düşman üstüne atılır, bu ulvi vazifeyi hiçbir şey karşılığında değil, yalnız Allahü teâlânın rızası için yaparlardı.

Adları kadar bildikleri bu toplumun, muvaffak olmasındaki temel itici güç de bu sayıp döktükleri değil miydi? “Elimizi vicdanımıza koyup, düşündüğümüzde insanlığın kurtuluşu için böyle olmaktan başka bir yol aklıma gelmiyor” dedi içinden. Sonra da yanındakine eğilerek;

– Bunların tam tersini de bizler yaptıracağız.

– Neyin tersini? diyen arkadaşına boş gözlerle baktı.

Doğru ya… İçinden geçeni başkaları nereden bilecekti. Dalgınlığın bu kadarı da fazlaydı. İşi pişkinliğe ve şakaya vurdu Kripto.

– Neyin olacak? Yemeklerin… Ziyafetin… Sonra anlatırım. Mühim olan şu: Ektiğimiz tohumlar kısa zamanda yeşerecek, çiçek açacak, meyveye duracak ve olgunlaşacak. Sonrasında da oturup afiyetle yiyeceğiz.

– Afiyetle yemek ha! Kolay değil işte bu.

– !!!

Bunları düşünürken gözünü taraçadan çevirmedi. Kapkara ocağın içinde çıtırdayan ateşlere daldı. Ev sahibi, ibadet eder gibi ihlasla su böreğini kızartırken nefis kokusu burnunu gıdıklıyordu…

              ***

Uykuda geçen zamanı hayattan saymıyordu Kripto. Misafirlikten döneli beri, aynı canlılıkla münazara ve zaman zaman da münakaşalar devam ediyordu. En sonunda iş çözülüp, bir neticeye bağlanacak, yarınki güne yeniden daha dinç başlamak üzere istirahate çekileceklerdi.

– Güçlü, kuvvetli, yakışıklı olmak, anasını, babasını, memleketini seçmek insanın elinde değildir. Fakat kim isterse namuslu, doğru, dürüst olabilir, diyordu Kripto dinleyenlere. DEVAMI YARIN